| KUR'AN-I KERİM İNDEKS 10
                        –  YûNUS
                        SÛRESİ
                        
                         Mekkede
                        nâzil olmuş olup, 109 âyetten ibarettir. Sûrenin
                        98. âyetinde Yûnus (a.s.) dan ve kavminden
                        bahsedilmesi vesilesi ile bu ad verilmiştir. Oysa
                        Hz. Nûh (a.s.) ile Hz. Mûsâ (a.s.) daha tafsilatlı
                        bir şekilde anlatılır. Bu sûre-i şerife
                        iman esasları üzerinde fazlaca durmaktadır.
                        Özellikle, Kur’ân’ın Allah Teâlanın
                        kitabı olduğunu ispata yönelir. Bunu yaparken;
                        
                         1.
                        Kâfirlerin Kur’ân hakkındaki şüphelerini
                        iptal eder. 2. Kur’ân’la onlara meydan okuyup, güçleri
                        yeterse benzer bir eser ortaya koymalarını
                        ister. 3. Özendirme ve korkutma (tergib ve terhib)
                        metoduyla Kur’ân’ı tasdik etmeye çağırır.
                        Allah Teâlanın tarihteki âdetine işaret ve müminleri
                        teselli için Nuh, Mûsâ ve Yûnus (aleyhimu’s-selam)
                        kıssalarına yer verilir ve onların sabır
                        ve sebatla, Allah’ın hükmünü beklemeleri
                        emredilir.
                        
                         Bismillâhirrahmânirrahîm.
                        
                         1
                        – Elif, Lâm, Râ.
                        İşte bunlar o hikmetli kitabın âyetleridir.
                        
                         2
                        – “İnsanları
                        uyar! Müminlere, Rab’lerinin üstün sadakat makamı
                        vereceğini müjdele!” diye 
                        
                         içlerinden
                        bir insana vahyetmemiz insanların çok mu tuhafına
                        gitti?
                        
                         Onun için
                        mi kâfirler: “Besbelli ki bu, sihirbazın teki!”
                        dediler. [38,4; 64,6; 7,69;
                        18,2 - 3]
                        
                         3
                        – Sizin Rabbiniz gökleri
                        ve yeri altı günde yaratan, 
                        
                         sonra da Arşı
                        üzerinde hükümrân olan, her işi yerli yerince
                        çekip çeviren Allah’tır. 
                        
                         Kendisinden
                        izin çıkmadıkça, O’nun katında hiçbir
                        şefaatçi iş bitiremez. 
                        
                         İşte
                        Rabbiniz, bu vasıflara sahib olan Allah’tır.
                        Öyleyse O’nu bir tanıyarak, yalnız O’na
                        ibadet ediniz. Hâla gerçekleri düşünmeyecek
                        misiniz? [34,3; 11,6; 6,59;
                        2,255; 53,26; 34,23; 43,87]
                        
                         4
                        – Hepinizin dönüşü
                        O’nadır. Bu, Allah’ın gerçek olarak verdiği
                        sözdür. 
                        
                         Mahlûkları
                        ilkin O yaratır.
                        
                         Yoktan
                        yaratan yaratıcı, öldükten sonra onları
                        haydi haydi diriltir.
                        
                         Diriltir ki
                        iman edip makbul ve güzel işler yapanları,
                        adaletleri sebebiyle ödüllendirsin.
                        
                         Kâfirlere
                        ise, dini inkâr ettikleri için, içecek olarak kaynar
                        su ve gayet acı bir azap vardır. [30,27;
                        38,56-58; 56,42-43; 55,43-44]
                        
                         5
                        – O dur ki güneşi
                        bir ışık yaptı. Ay’ı da bir nûr
                        kılıp, ona birtakım konaklar tayin etti
                        ki yılların sayısını ve
                        vakitlerin hesabını bilesiniz.
                        
                         Allah,
                        bunları boş yere değil, ancak hikmet uyarınca,
                        sabit bir gerçek olarak yaratmıştır.
                        
                         Bilip
                        anlayacak kimselere Allah âyetleri böylece açıklar.
                        [2,189; 36,40; 6,96; 38,27;
                        23,115-116] {KM, Tek-vin 1,14}
                        
                         6
                        – Gece ve gündüzün
                        sürelerinin değişerek peşpeşe
                        gelmesinde,
                        
                         Allah’ın
                        göklerde ve yerde yarattığı bunca varlıklarda,
                        
                        
                         elbette
                        Allah’ı sayıp kötülüklerden sakınacak
                        kimseler için nice deliller vardır. [3,190;
                        10, 101; 11,6]
                        
                         7-8
                        – Onlar ki âhirette
                        bize kavuşmayı ummaz 
                        
                         ve sadece dünya
                        hayatına razı olup onunla tatmin bulur 
                        
                         ve onlar ki
                        bizim tek İlah olduğumuzun delillerinden 
                        
                         ve gönderdiğimiz
                        Kur’ân âyetlerinden gaflet etmeyi sürdürür!
                        
                         İşte
                        bunların, irtikâb ettikleri şirk ve isyan
                        sebebiyle varacakları yer cehennemdir.
                        
                         9
                        – İman edip
                        makbul ve güzel işler yapanları ise onların
                        Rabbi, imanları sebebiyle kendilerini, 
                        
                         içlerinden
                        ırmaklar akan, o nimet dolu cennetlerdeki
                        mutluluklara erdirir.
                        
                         10
                        – Onların
                        orada duaları, “Sübhansın Allah’ım!
                        Her türlü noksandan münezzeh ve yücesin!” demek,
                        birbirlerine iyi dilek ve temennileri ise hep “selam!”
                        dır.
                        
                         Duaları
                        “El-hamdülillahi Rabbi’l-âlemin” “Hamd âlemlerin
                        Rabbi Allah’a mahsustur.” diye sona erer. [33,44;
                        56,25 - 26; 36,58; 13,23-24; 18,1; 6,1]
                        
                         11
                        – Eğer Allah
                        insanların faydalarına olan şeyleri çabucak
                        elde etmek istemelerinde verdiği gibi, müstehak
                        oldukları şerri de çarçabuk verseydi derhal
                        sonları gelir, helâk edilirlerdi.
                        
                         Fakat Biz,
                        huzurumuza çıkmayı arzu edip ummayanları,
                        kendi hallerine bırakırız, azgınlıkları
                        içinde bocalar, dururlar. [17,11]
                        
                         12
                        – İnsan bir sıkıntıya
                        mâruz kalınca gerek yan yatarken, gerek otururken
                        veya ayakta iken, Bize yalvarıp yakarır. 
                        
                         Fakat biz sıkıntısını
                        giderdik mi, 
                        
                         sanki uğradığı
                        dertten dolayı Bize yalvaran kendisi değilmiş
                        gibi 
                        
                         eski haline
                        geçip gider.
                        
                         İşte
                        (hayat sermayelerini boşuna harcayıp) haddini
                        aşanlara, yaptıkları işler,
                        kendilerine böyle süslenmiş, hoşlarına
                        gitmiştir. [41,51; 11,
                        10, 11]
                        
                         13
                        – Sizden önceki
                        devirlerde geçen nice ümmetleri,
                        
                         Peygamberleri
                        kendilerine açık deliller (mûcizeler)
                        getirdikleri halde, 
                        
                         onları
                        yalancı sayıp hakka karşı çıkarak
                        zulmettikleri ve iman etmeyecekleri sabit olduğu için
                        imha ettik. 
                        
                         İşte
                        suçlular güruhunu Biz böyle cezalandırırız.
                        
                         14
                        – Sonra onların
                        peşinden, nasıl davranacağınızı
                        görmek için, 
                        
                         bu dünyada
                        onların yerine sizi geçirdik.
                        
                         15
                        – Böyle iken, âyetlerimiz
                        kendilerine, açık deliller halinde okunduğunda,
                        âhirette huzurumuza varacaklarını ummayanlar,
                        
                         “Bize
                        bundan başka bir Kur’ân getir veya bunu değiştir”
                        derler. 
                        
                         De ki:
                        “Onu kendiliğimden değiştirmem asla
                        olacak bir şey değil. 
                        
                         Çünkü
                        ben sadece bana vahyedilene tâbi olurum 
                        
                         ve eğer
                        sizin arzunuza uyar da Rabbime isyan edersem, o müthiş
                        günün azabından korkarım.”
                        
                         16
                        – De ki: “Eğer
                        Allah dileseydi ben Kur’ân’ı size okuyamazdım,
                        
                        
                         hiç bir
                        suretle de size onu bildirmezdi. 
                        
                         Bilirsiniz
                        ki, daha önce, bir ömür boyu aranızda yaşadım,
                        böylesi bir iddiada bulunmadım. 
                        
                         Aklınızı
                        kullanıp bunu anlamaz mısınız?
                        
                         17
                        – Hem yalandan bir
                        söz uydurup onu Allah’a mal eden 
                        
                         veya
                        Allah’ın âyetlerini yalan sayandan daha zalim
                        kim olabilir? 
                        
                         Gerçek
                        şu ki mücrimler iflah olmazlar.
                        
                         18
                        – Onlar,
                        Allah’tan başka kendilerine ne zarar ne de fayda
                        veremeyen birtakım nesnelere ibadet ediyor ve
                        “Onlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir”
                        diyorlar.
                        
                         De ki: Böyle
                        bir şey olacak da Allah bilmeyecek ha!
                        
                         Ne o, yoksa
                        siz Allah’a göklerde ve yerde olup da bilmediği
                        şeylerin varlığını mı
                        haber vereceğinizi iddia ediyorsunuz?
                        
                         Hâşâ!
                        O, onların iddia ettikleri her türlü ortaktan münezzehtir,
                        yücedir. [13,33]
                        
                         Gerek
                        bu âyette, gerekse başka bir çok âyette yer alan
                        min dûnillah
                        ibaresi bazı meallerde “Allah’ı bırakıp...”
                        diye tercüme edilmiş. Ebussuud burada der ki:
                        “Onlar Allah’ın dışında birtakım
                        nesnelere de ibadet ederler” demektir. Yoksa onlar
                        Allah’a ibadeti büsbütün terketmiş değildirler.
                        Bilakis maksat, o ibadetle yetinmediklerini ifade etmek
                        ve nazm-ı kerimin siyakının ortaya koyduğu
                        üzere, o ibadeti putlara ibadete makrun kılmak,
                        yani o ibadeti putlara ibadetle birlikte yaptıklarını
                        bildirmektir.”
                        
                         19
                        – İnsanlar aslında
                        tek ümmet idi. Başlangıçta hepsi tevhid
                        inancına sahip iken sonra aralarında ihtilaf
                        çıktı.
                        
                         Şayet
                        Allah’tan nihaî hükmü kıyamete bırakma
                        şeklinde 
                        
                         önceden
                        yapılmış bir vaad olmasaydı, 
                        
                         ihtilaf
                        ettikleri konudaki hüküm çoktan verilmiş, azap
                        tepelerine inmiş olurdu.
                        [2,213; 11, 110; 20,129]
                        
                         20
                        – Bir de kalkmış:
                        “O Peygambere Rabbi tarafından bambaşka bir
                        mûcize indirilse ya!” diyorlar.
                        
                         Sen de ki:
                        “Gayb âlemi ancak Allah’ındır. Gaybı
                        bilmek O’na mahsustur. 
                        
                         O halde
                        bekleyin bakalım, ben de sizinle beraber bekliyorum.
                        [6,37; 17,59; 10,96-97;
                        15,14-15]
                        
                         21
                        – İnsanlara uğradıkları
                        bir dertten sonra bir nimet ve âfiyet tattıracak
                        olursak, bir de bakarsın ki âyetlerimiz hakkında
                        yine birtakım kötü düşüncelere sapmışlar!
                        
                         De ki:
                        “Allah’ın o tuzakların hakkından
                        gelmesi, daha da çabuk gerçekleşir. 
                        
                         Haberiniz
                        olsun: meleklerimiz bütün o kötü düşüncelerinizi
                        kaydedip duruyorlar.”
                        
                         22
                        – Sizi karada olsun,
                        denizde olsun gezdirip dolaştıran O’dur.
                        
                         Gemide olduğunuz
                        zamanı düşünün: 
                        
                         Gemiler,
                        tatlı bir rüzgarla içindeki yolcuları alıp
                        götürdüğü 
                        
                         ve yolcular
                        da bundan ötürü keyiflendikleri bir sırada, 
                        
                         birden
                        gemiye şiddetli bir fırtına gelir,
                        dalgalar her taraftan onları sarar 
                        
                         ve artık
                        kendilerinin tamamen kuşatılıp bir daha
                        kurtulamayacaklarını zannedince, 
                        
                         bütün
                        niyaz ve ibadetlerini yalnız Allah’a tahsis edip
                        gönülden O’na yalvarırlar:
                        
                         “Ahdimiz
                        olsun ki, eğer bizi bu felaketten kurtarırsan,
                        mutlaka şükreden kullarından olacağız!”
                        derler. [2,139] {KM,
                        Mezmurlar 107,23-30}
                        
                         23
                        – Fakat Allah onları
                        kurtarınca bir de bakarsın ki yine yeryüzünde
                        haksız yere taşkınlıklar ve türlü
                        yolsuzluklarda bulunuyorlar.
                        
                         Ey insanlar!
                        İyi biliniz ki taşkınlığınız
                        sadece kendi aleyhinizedir.
                        
                         Elde edeceğiniz
                        en fazla şey, bu fani hayatın geçici
                        menfaatidir. 
                        
                         Sonunda dönüp
                        Bizim huzurumuza geleceksiniz ve Biz de yaptıklarınızı
                        size bir bir göstereceğiz. [17,67;
                        29,65; 31,32]
                        
                         24
                        – Bu fani dünya
                        hayatı bilir misiniz neye benzer?
                        
                         Tıpkı
                        şuna benzer: Gökten yağmur indiririz, 
                        
                        
                         derken o yağmur
                        sebebiyle, insanların ve hayvanların yiyerek
                        beslendikleri bitkiler bol bol yetişir, ağ
                        gibi etrafı sarar.
                        
                         Yeryüzü
                        renk renk, çeşit çeşit meyve ve mahsullerle
                        süslenir, 
                        
                         bahçe
                        sahipleri de tam, bütün o ürünleri devşirmeye
                        giriştikleri sırada, 
                        
                        
                         geceleyin
                        veya gündüzün birden emir çıkarırız,
                        bir afet gelir, söküp biçer.
                        
                         Sanki daha
                        dün, o şen manzara, orada hiç olmamış
                        gibi olur...
                        
                         İşte
                        Biz düşünüp ibret alacak kimseler için âyetleri,
                        delilleri böyle ayrıntılı olarak açıklarız.
                        
                         25
                        – Allah insanları
                        esenlik ve mutluluk ülkesine dâvet eder ve dilediği
                        kimseleri doğru yola iletir.
                        [6,127]
                        
                         26
                        – İyi ve güzel
                        davranışlarda bulunanlara en güzel mükâfat 
                        
                         yani cennet
                        ile daha da fazlası olarak Allah’ın cemalini
                        görmek var.
                        
                         Onların
                        yüzlerine ne bir leke bulaşır, ne de bir
                        zillet! İşte onlar cennetliktir.
                        
                         Onlar orada
                        ebedi kalacaklardır. [9,72;
                        55, 60; 76,11] {KM, Yuhanna 17,3}
                        
                         27
                        – Kötülük işleyenler
                        ise, yaptıkları kötülük kadar ceza görürler.
                        Kendilerini bir zillettir kaplayacak...
                        
                         Onları
                        Allah’ın bu cezasından koruyup kurtaracak
                        bir kimse yoktur. Yüzleri sanki kapkaranlık gece
                        parçalarıyla kaplanmıştır.
                        
                         İşte
                        onlar cehennemliktir.
                        
                         Hem de
                        orada ebedi kalacaklardır. [42,45;
                        14,42-44; 75,10-12; 3,106-107]
                        
                         28-29
                        – Gün gelir, onların
                        hepsini bir araya toplayıp sonra Allah’a şirk
                        koşanlara: 
                        
                         “Siz de,
                        taptığınız şerikleriniz de
                        yerlerinize!” deriz. Artık onları putlarından
                        tamamen ayırmışızdır.
                        
                         Şerikleri:
                        “Siz dünyada bize tapmıyordunuz. Bizimle sizin
                        aranızda şahit olarak Allah yeter. 
                        
                         Doğrusu,
                        sizin bize taptığınızdan hiç mi hiç
                        haberimiz yoktu” derler.
                        [18,47; 30,14-43; 19, 82; 46,5-6]
                        
                         30
                        – İşte
                        orada her kişi önce göndermiş olduğu işlerin
                        tadını anlar:
                        
                         Hepsi, gerçek
                        sahipleri ve efendileri olan Allah’ın huzuruna götürülür
                        
                        
                         ve
                        uydurdukları bütün şerikler onlardan ayrılıp
                        ortalıkta görünmez olur. [86,9;
                        75,13; 17,13-14]
                        
                         31
                        – De ki: Kimdir sizi
                        gökten ve yerden rızıklandıran?
                        
                         Kimdir
                        kulaklarınızı ve gözlerinizi yaratan?
                        
                         Kimdir ölüden
                        diriyi, diriden ölüyü çıkaran.
                        
                         Kimdir bütün
                        işleri çekip çeviren, kâinatı yöneten. 
                        
                         “Allah!”
                        diyecekler, duraksamadan:
                        
                         De ki: “O
                        halde sakınmaz mısınız O’nun cezasından?”
                        [3,27; 80,27-31; 67,21]
                        
                         32
                        – İşte
                        bunları yapan Allah’tır sizin gerçek
                        Rabbiniz.
                        
                         Gerçeğin
                        ötesinde, dalâletten başka ne kalır? 
                        
                         Nasıl
                        olur da haktan vazgeçersiniz?
                        
                         33
                        – Öyle büsbütün
                        doğru yoldan çıkmış, isyanda ısrar
                        eden o fâsıklara, 
                        
                         imana
                        gelmedikleri için, Rabbinin azap kararı kesinleşmiştir.
                        [39,71]
                        
                         34
                        – De ki: “Sizin
                        Allah’a ortak saydığınız şeriklerden
                        
                        
                         mahlûkatı
                        yaratıp onları ölümlerinden sonra da
                        diriltebilen var mıdır?” 
                        
                         De ki:
                        “Ancak Allah ilkin yaratıp sonra diriltmeye
                        kadirdir. 
                        
                         Öyleyse
                        nasıl oluyor da bu hakikatten vazgeçiriliyorsunuz?”
                        
                         35
                        – De ki: “O şeriklerinizden
                        hakikate götürecek var mı? 
                        
                         De ki:
                        “Gerçeğe ancak Allah hidâyet eder.”
                        
                         Şimdi
                        söyleyin bakalım; gerçeğe ulaştıran
                        mı tâbi olunmaya lâyıktır, 
                        
                         yoksa
                        elinden tutulup doğru yola götürülmedikçe
                        kendisi yol bulamayan kimseler mi?
                        
                         Ne oluyor
                        size! Nasıl böyle yanlış hükmediyorsunuz?”
                        
                         Mahlûkların
                        ortak özelliği, yaratılmış ve âciz
                        olmaktır. Aciz, âciz olanın derdine çare
                        olamaz, mutlak hakikate ulaştıramaz, kalbine
                        hidâyet veremez. Şuursuz putlar bunu zaten yapamadığı
                        gibi, bu hususta şuurlu varlıklar bile fayda
                        sağlayamazlar.
                        
                         Akıl
                        bile Allah hidâyet etmedikçe kendiliğinden bir
                        ilim keşfedemez, kendi başına doğruyu
                        bulamazken, mabudluk, mutlak hâdi (hidâyet veren, doğruya
                        ulaştıran) olan Allah Teâla’dan başka
                        kimin hakkı olabilir?
                        
                         Burada
                        hidâyetten maksat, bizzat ve bilfiil olan hidâyettir,
                        vasıtalı, mecazî hidâyet değildir.
                        Peygamberler ve doğru yolu bildiren âlimlerin
                        vesile olma şeklindeki rehberliklerine illa
                        en yuhda istisnası ile işaret edilmiştir.
                        Yani Allah onları hidâyet ettiği için, onlar
                        da vesile olabilirler. Fakat bu da hidâyeti kalpte
                        yaratma şeklinde bizzat ve bilfiil olan hidâyet değildir.
                        
                         36
                        – Onların çoğu
                        sadece zanna uyarlar.
                        
                         Halbuki zan asla
                        gerçeğin yerini tutamaz.
                        
                         Allah onların
                        bütün yaptıklarını hakkıyla bilir.
                        
                         37
                        – Bu Kur’ân’ın
                        Allah’tan başkası tarafından uydurulması
                        asla mümkün değildir.
                        
                         Lâkin daha önce
                        indirilen kitapları tasdik eder 
                        
                         ve farzedilen hüküm
                        ve hakikatleri açıklar.
                        
                         Onda şüphe
                        edilecek hiçbir taraf yoktur. 
                        
                         Rabbülâlemin
                        tarafından gönderilmiştir.
                        [3,7; 2,41]
                        
                         38
                        – Yoksa “Onu
                        kendisi uydurmuş” mu diyorlar? 
                        
                         De ki: “Öyleyse,
                        iddianızda tutarlı iseniz haydi onunkine
                        benzer bir sûre ortaya koyun ve Allah’tan başka
                        çağırabileceğiniz kim varsa hepsini de
                        yardımınıza çağırın.” [17,88;
                        2,24; 11,13]
                        
                         39
                        – Hayır! Onlar,
                        hakkında etraflı bir bilgi edinmeden ve henüz
                        yorumuna tam vakıf olmadan, bu Kur’ân’ı,
                        çarçabuk yalanladılar.
                        
                         Kendilerinden öncekiler
                        de böyle yalan saymışlardı.
                        
                         Bak ve zalimlerin
                        sonunun nasıl olduğunu anla!
                        
                         40
                        – Onlardan Kur’ân’a
                        iman edenler de var, iman etmeyenler de.
                        
                         Rabbin hakkı
                        yalanlayıp halk içinde fitne ve fesat çıkaranları
                        pek iyi bilir.
                        
                         41
                        – Eğer seni
                        yalancı saymakta ısrar ederlerse de ki:
                        
                         “Benim yaptığım
                        bana ait, sizin yaptığınız da size.
                        Benim yaptıklarımla sizin, sizin yaptıklarınızla
                        da benim ilişiğim yoktur.” [109,1-6;
                        60,4]
                        
                         42
                        – Onların içinde
                        senin söylediklerini dinlemeye gelenler de var.
                        
                         Fakat sen sağırlara
                        nasıl duyurabilirsin ki? Hele akıllarını
                        da kullanmıyorlarsa!
                        
                         43
                        – Onların arasında
                        sana bakanlar da var. 
                        
                         Fakat gözleri
                        görmeyenlere sen nasıl doğru yolu gösterebilirsin,
                        hele basiretleri de yoksa! [25,41-42]
                        
                         Baş
                        gözü ile beraber kalb gözü de görmezse, böyle bir
                        âmaya birşey anlatmak mümkün olmaz. Görmekten
                        gaye, ibret almaktır. Dolayısıyla, asıl
                        önemli olan basirettir. Bundan ötürü kalb gözü açıksa
                        âma, birşeyler sezer. Hatta böyle olan bir âma,
                        ahmak olan göz sahibinin anlayamadığını
                        anlar.
                        
                         44
                        – Allah insanlara
                        asla zulmetmez. Lâkin insanlar kendi kendilerine
                        zulmederler.
                        
                         45
                        – Kıyamet günü
                        Allah hepsini biraraya toplayacak.
                        
                         Dünyada, gündüzün
                        ancak bir saati kadar zaman yaşamış gibi
                        gelecek kendilerine. O şekilde ki sadece tanışacak
                        ve birbirlerini görünce tanıyacakları kadar
                        yaşadıklarını sanacaklar.
                        
                         Allah’a
                        kavuşmayı yalan sayıp da doğru yolu
                        tutmamış olanlar, en büyük kayba uğramışlardır.
                        [79,46; 20,104; 70,11-15; 23,101; 77-15]
                        
                         46
                        – Onlara vaad ettiğimiz
                        şeylerin bir kısmını sana göstersek,
                        yahut seni vefat ettirsek, nasıl olsa sonunda onlar
                        bize döneceklerdir. 
                        
                         Elbette
                        Allah, kendilerinin ne yapacaklarına şahittir.
                        
                         47
                        – Her ümmetin bir
                        Peygamberi vardır. 
                        
                         Peygamberleri
                        kendilerine gelince, aralarında adaletle hükmedilir,
                        hiç birine zulmedilmez. [39,69]
                        
                         48
                        – Onlar: “Eğer
                        dediğiniz doğru ise, peki bu vaadin ne zaman
                        gerçekleşeceğini söyleyin!” derler. [42,18]
                        
                         49
                        – De ki: “Ben
                        kendi kendime bile, Allah’ın dilediğinden başka
                        ne bir zararı savma, ne de bir fayda sağlama
                        imkânına sahip değilim.
                        
                         Her ümmetin
                        belirlenmiş bir ömür süresi vardır.
                        
                         Artık
                        o vaadeleri gelince, onu ne bir saat ileri, ne de bir
                        saat geri alamazlar.” [7,34.188;
                        63,11]
                        
                         50
                        – De ki: “Ne
                        dersiniz, şayet O’nun azabı size yatarken
                        veya gündüzün gelirse ne yaparsınız? 
                        
                         Mücrimler
                        bunlardan hangisini acele ile istiyorlar?”
                        
                         51
                        – Olan olduktan
                        sonra mı ona iman edeceksiniz?
                        
                         Ya şimdi
                        ha! Hani siz bunu çarçabuk istiyordunuz? [32,12;
                        40,84-85]
                        
                         52
                        – Sonra o zalimlere:
                        “Ebedî azabı tadın bakalım! Siz dünya
                        hayatında neyi hak ettiyseniz, sadece onun karşılığını
                        göreceksiniz.” denir.
                        [32,14]
                        
                         53
                        – “Sahi doğru
                        mu bu?” diye senden haber sorarlar.
                        
                         De ki:
                        “Evet! Rabbime yemin ederim ki o elbette gerçektir ve
                        siz bundan yakayı kurtaramazsınız.” [6,134;
                        36,82; 34,3; 64,7]
                        
                         54
                        – Kendi nefsine
                        zulmeden her kişi, dünyadaki bütün şeylere
                        malik olsaydı bile, kendisini cezadan kurtarmak için
                        hepsini fidye olarak verirdi. 
                        
                         Onlar
                        cezaları olan azabı görünce içten içe
                        duydukları pişmanlığı açığa
                        vururlar.
                        
                         Ne çare ki,
                        kendilerine asla haksızlık edilmeksizin,
                        aralarında adaletle hüküm verilmiştir.
                        
                         Eserre: Hem açığa vurmak, hem de, acının şiddeti
                        sebebiyle kişinin nutku tutulduğundan söyleyememesi
                        yani içinde gizlemek hakkında kullanılır.
                        Yani bu kelime bu iki zıt mânaya gelmesi
                        itibariyle ezdaddandır.
                        
                         55
                        – İyi bilin ki
                        göklerde ne var, yerde ne varsa Allah’ındır.
                        
                         İyi
                        bilin ki Allah’ın vaadi gerçektir, fakat
                        insanların çoğu bunu bilmezler.
                        
                         56
                        – Hayatı veren
                        de, öldürüp geri alan da O’dur. Ve sonunda hepiniz
                        O’nun huzuruna götürüleceksiniz.
                        
                         57
                        – Ey insanlar!
                        İşte size, Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdeki
                        dertlere bir şifa, müminlere doğru yolu gösteren
                        bir hidâyet ve rahmet geldi. [17,82;
                        41,44]
                        
                         58
                        – De ki:
                        “Allah’ın lütfuyla, rahmetiyle, evet sadece
                        bununla ferahlanın!
                        
                         Çünkü bu,
                        onların dünya malı olarak topladıkları
                        bütün şeylerden daha hayırlıdır.”
                        
                         59
                        – De ki: “Peki,
                        Allah’ın size ihsan ettiği rızıklardan,
                        bir kısmını helâl, bir kısmını
                        haram yapmanıza ne dersiniz?”
                        
                         De:
                        “Allah mı sizin böyle yapmanıza izin verdi,
                        yoksa siz Allah’a iftira mı ediyorsunuz?”
                        
                         60
                        – Uydurdukları
                        yalanı Allah’a mâl edenler kıyamet gününü
                        ne zannediyorlar?
                        
                         Gerçekten
                        Allah insanlara karşı büyük lütuf sahibidir.
                        
                         Fakat
                        insanların çoğu bu nimete şükretmezler.
                        
                         61
                        – Herhangi bir işte
                        bulunsan, onun hakkında Kur’ân’dan herhangi
                        bir şey okusan,
                        
                         Sen ve ümmetinin
                        fertleri her ne iş yapsanız, siz o işe
                        dalıp coştuğunuzda, mutlaka Biz her yaptığınızı
                        görürüz.
                        
                         Yerde olsun,
                        gökte olsun, zerre ağırlığınca
                        bir varlık bile Rabbinin ilminden kaçamaz.
                        
                         Ne bundan küçük,
                        ne bundan büyük hiçbir şey yoktur ki, hepsi apaçık
                        bir kitapta olmasın. [2,44; 6,59; 11,6; 26,217-218] {KM, Matta 10,30}
                        
                         62
                        – İyi bilesiniz
                        ki Allah’ın velîlerine korku yoktur, onlar üzüntüye
                        de uğramazlar.
                        
                         63
                        – Velîler o
                        kimselerdir ki O’na iman edip, emirlerine aykırı
                        hareketlerden sakınırlar.
                        
                         64
                        – Dünya hayatında
                        da âhirette de müjde vardır onlara.
                        
                         Allah’ın
                        hükümlerinde olsun, verdiği sözlerde olsun, asla
                        değişiklik olmaz.
                        
                         İşte
                        bu müjdeler en büyük mutluluktur. [41,30-32;
                        21,103; 57,12]
                        
                         65
                        – O inkârcıların
                        sözleri seni üzmesin. Çünkü bütün izzet ve üstünlük
                        Allah’ındır. O her şeyi hakkıyla işitir
                        ve bilir.
                        
                         66
                        – İyi
                        bilesiniz ki göklerde ve yerde kim varsa hepsi Allah’ın
                        kuludur,
                        
                         Onun hükmü
                        altındadır.
                        
                         Allah’tan
                        başka birtakım şeriklere ibadet edenler
                        de gerçekte o putlarına tâbi olmazlar.
                        
                         Onlar
                        sadece birtakım zanlara uymakta ve sırf
                        kafadan atmaktadırlar.
                        
                         67
                        – Dinlenip sükûnet
                        bulmanız için geceyi karanlık, çalışıp
                        iş yapmanız için de gündüzü aydınlık
                        kılan O’dur.
                        
                         Elbette
                        bunda, işitip dinlemesini bilen kimseler için nice
                        deliller ve ibretler vardır.
                        
                         68
                        – Müşrikler
                        “Allah evlat edindi” dediler.
                        
                         Haşâ!
                        O bundan münezzehtir. O her şeyden olduğu
                        gibi evladı olmaktan da müstağnidir. 
                        
                         Göklerde
                        ne var, yerde ne varsa hepsi O’nundur. 
                        
                         Buna dair,
                        ey müşrikler, hiçbir deliliniz yoktur.
                        
                         Ne o, Allah
                        hakkında kesin bilgi sahibi olmadan konuşuyor,
                        
                        
                         rastgele
                        şeyleri mi O’na isnad ediyorsunuz? [19,88-95]
                        
                         69
                        – De ki: “Allah
                        hakkında böyle yalan uydurup O’na mal edenler
                        asla iflah olmazlar.”
                        
                         70
                        – Olsa olsa dünyada
                        az bir zevk alır, ama sonunda Bizim huzurumuza dönerler.
                        
                         Sonra Biz
                        de inkâr ve nankörlüklerinden ötürü o çok şiddetli
                        azabı onlara tattırırız.
                        
                         71
                        – Onlara Nuh hakkındaki
                        haberi oku: O halkına: 
                        
                         “Ey benim
                        halkım, dedi, eğer benim aranızda
                        bulunmam 
                        
                         ve Allah’ın
                        âyetlerini hatırlatmam size ağır
                        geldiyse, şunu bilin ki ben yalnız Allah’a
                        dayanıp güvendim.
                        
                         Siz de
                        şerik koştuklarınızla beraber toplanıp
                        işinizi kararlaştırın ki tasasını
                        çektiğiniz bir dert olup kalmasın.
                        
                         Sonra da
                        bana hiç mühlet vermeden hakkımdaki hükmünüzü
                        uygulayın. [3,128;
                        11,55-57]
                        
                         72
                        – Eğer bu
                        tebliğimden yüz çevirirseniz benim kaybedeceğim
                        bir şey yok!
                        
                         Çünkü
                        ben sizden ücret beklemiyorum ki! 
                        
                         Benim ücretimi
                        siz veremezsiniz. Benim mükâfatım ancak Allah’a
                        aittir ve bana, O’na teslim olanlardan olmam emredilmiştir.
                        [11,29; 34,47]
                        
                         73
                        – Yine de halkı
                        kendisini dinlemeyip onu yalancı saydılar.
                        
                         Biz de hem
                        onu, hem de gemide beraberinde olanları kurtardık 
                        
                        
                         ve bunları
                        o ülkede onların yerine geçirdik.
                        
                         Âyetlerimizi
                        yalan sayanları ise suda boğduk.
                        
                         İşte
                        bak, uyarıldığı halde doğru
                        yolu tutmayanların akıbetlerinin nasıl
                        olduğunu gör! [2,30;
                        39,40; 7,64]
                        
                         74
                        – Nuh’tan sonra,
                        kendi halklarına resul olarak daha nice
                        peygamberler gönderdik.
                        
                          Onlar kavimlerine âyetler, mûcizeler getirdiler; ama
                        berikiler, önce yalan saydıkları şeye,
                        bir türlü inanmadılar.
                        
                         İşte
                        haddi aşanların kalplerini böyle mühürleriz!
                        
                         75
                        – Onlardan sonra da,
                        Firavun ile ileri gelen yöneticilerine Mûsâ ile
                        Harun’u delillerimiz, mûcizelerimizle gönderdik.
                        
                         Ama onlar büyüklük
                        taslayıp kabul etmeyi kibirlerine yediremediler ve
                        suçlu bir halk oldular.
                        [7,60]
                        
                         76
                        – Onlara tarafımızdan
                        gerçek ulaşınca: “Bu besbelli bir sihirdir.”
                        dediler. [27,14]
                        
                         77
                        – Mûsâ dedi ki:
                        “Size gelen gerçeği böyle mi
                        nitelendiriyorsunuz?
                        
                         İnsaf
                        edin, sihir midir bu?
                        
                         Şu bir
                        gerçektir ki büyücüler iflah olmazlar.”
                        
                         78
                        – “Sen”,
                        dediler, “bizi atalarımızı üzerinde
                        bulduğumuz dinden döndüresin de 
                        
                         ülkede önderlik
                        ikinize kalsın diye mi geldin? Biz, mümkün değil,
                        size inanmayız.”
                        [7,70]
                        
                         Dine
                        inanmayanların bütün düşündükleri dünya
                        menfaatı olduğundan, peygamberlere bile bakışları
                        o açıdan oluyor.
                        
                         Âyet
                        dine hizmet edenlerin bu hususa dikkat etmelerini, en
                        ufak bir açık verilmemesi yani müminlerin şahsî
                        ve dünyevî menfaatlere yönelmemeleri  gerektiğini ima ediyor.
                        
                         79
                        – Firavun: “Ne
                        kadar usta sihirbaz varsa, hepsini toplayıp getirin!”
                        emrini verdi.
                        
                         80
                        – Büyücüler
                        gelince Mûsâ onlara: “Ortaya atacağınız
                        ne varsa atın, hünerinizi gösterin” dedi.
                        
                         81-82
                        – Onlar iplerini ve
                        değneklerini atınca Mûsâ şöyle dedi:
                        
                         “Yaptığınız
                        şey, sihirdir. Allah onu boşa çıkaracaktır.
                        
                         Çünkü
                        Allah bozguncuların işini düzeltmez. 
                        
                         Mücrimler
                        hoşlanmasa da, Allah sözleriyle gerçeği
                        ortaya çıkaracaktır.”
                        [8,8]
                        
                         83
                        – Hasılı,
                        başlangıçta Mûsâ’ya, kendi kavminden, genç
                        bir kuşaktan başka iman eden olmadı. 
                        
                         Kavmi,
                        Firavun’un ve yöneticilerin, kendilerine işkence
                        edeceklerinden korkuyorlardı.
                        
                         Çünkü
                        Firavun o ülkede son derece despot ve çok aşırı
                        gidenlerdendi.
                        
                         84
                        – Mûsâ: “Ey
                        kavmim, dedi, Siz Allah’a iman ettiniz, O’na tam bir
                        teslimiyetle bağlandınızsa, öyleyse yalnız
                        O’na dayanıp güvenin!” [67,29;
                        73,9; 11,123]
                        
                         85-86
                        – Onlar da şöyle
                        cevap verdiler: “Biz de Allah’a dayanıp güvendik.
                        
                         Ey Rabbimiz!
                        Bizi o zalim kimselerin işkenceleri ile imtihan
                        etme ve rahmetinle kurtar bizi o kâfirler güruhundan!”
                        
                         87
                        – Mûsâ’ya ve
                        kardeşine: “Kavminiz için Mısır’da
                        evler hazırlayın, 
                        
                         evlerinizi
                        namazgâh yapın, namazı hakkıyle ifa edin
                        ve ey Mûsâ müminleri müjdele!” diye vahyettik.  [12,21]
                        
                         İsrailoğullarında
                        aslolan, ibadetin mâbedde yapılmasıdır.
                        Fakat işkence döneminde, ruhsat kabilinden, evleri
                        namazgâh edinmelerine izin verilmişti.
                        
                         88
                        – Mûsâ: “Ey
                        bizim Rabbimiz!” dedi. “Sen Firavun ile onun ileri
                        gelen adamlarına dünya hayatında muazzam
                        zinet, haşmet ve servet verdin. 
                        
                         Ey bizim
                        Rabbimiz! İnsanları neticede Senin yolundan
                        saptırsınlar diye mi onlara bu imkanı
                        verdin? 
                        
                         Ey bizim büyük
                        Rabbimiz, mahvet, sil süpür onların servetlerini
                        ve kalblerini şiddetle sık; 
                        
                         belli ki o
                        acı azaba girmedikçe onlar imana gelmeyecekler.”
                        
                         89
                        – Allah buyurdu ki:
                        “Dualarınız kabul edildi. Dürüst olmaya
                        devam edin, müstakim olun ve sakın hakikati
                        bilmeyenlerin  yoluna
                        tâbi olmayın.”
                        
                         90
                        – Derken, İsrailoğullarını
                        denizden geçirdik. Hemen Firavun, askerleriyle beraber
                        zulmederek ve saldırarak peşlerine düştü.
                        
                         Nihayet boğulmak
                        üzere iken: “İman ettim. İsrailoğullarının
                        inandığı İlahtan başka tanrı
                        yokmuş. Ben de müslümanlardanım” dedi. [2,50;
                        40,84-85; 20,78; 26,66]
                        
                         91-92
                        – “Şimdi mi?
                        Halbuki bundan önce isyan etmiştin, bozgunculardan
                        olmuştun!
                        
                         Biz de bugün
                        senin bedenini denizden kurtarıp karada bir yere çıkaracağız
                        ki 
                        
                         senden
                        sonra gelecek nesillere ibret olasın.”
                        
                         Doğrusu
                        insanların birçoğu bizim âyetlerimizden,
                        ibret alınacak delillerimizden gafildirler. [28,39-41]
                        
                         Mevcut
                        Tevrat metni, Mısır’dan çıkış
                        konusunda küçük ayrıntılara bile yer
                        verecek kadar tafsilat ihtiva etmesine rağmen,
                        Firavunun bedeninin mahfuz kalacağına dair bu
                        önemli hadiseye hiç temas etmez. Kur’ân’ın mûcizevî
                        bir tarzda haber verdiği bu hâdise, son asırda
                        keşfedilmiştir. Hz. Mûsâ’yı takip
                        edip boğulan Firavun’un cesedi zamanımıza
                        kadar Mısır’da kalmış, oradan
                        Londra’ya götürülmüş olup insanlar tarafından
                        ibretle seyredilmektedir.
                        
                         93
                        – Biz İsrailoğullarını
                        güzel bir yerde yerleştirdik, onlara helâl hoş
                        rızıklar verdik.
                        
                         Kendilerine
                        ilim gelinceye kadar ihtilafa düşmediler, fakat
                        ondan sonra ihtilafa başladılar.
                        
                         Elbette
                        Rabbin, aralarında ihtilaf ettikleri hususlarda kıyamet
                        günü hükmünü verecektir.
                        [7,137; 26,59-60]
                        
                         94-95
                        – Eğer, faraza,
                        sana indirdiğimiz hususlardan herhangi birinde
                        şüphe edersen, senden önce kitap okuyanlara sor.
                        
                         Celalim
                        hakkı için, sana Rabbin tarafından gerçek
                        gelmiştir, bundan en ufak bir tereddüdün olmasın!
                        Sakın Allah’ın âyetlerini yalan sayanlardan
                        olma, yoksa hüsrana uğrayanlardan olursun.
                        [7,157]
                        
                         Kur’ân,
                        Resulullahın Tevrat ve İncîl’de müjdelendiğini
                        bildirir. Ehl-i kitabın, kendi çocuklarını
                        tanıdıkları gibi onu tanıdıklarını
                        söyler. Bu âyetten maksat, Kur’ân’ın ve Hz.
                        Peygamberin nübüvvetinin doğruluğuna dair
                        bilgiyi te’kit etmektir. Yani:
                        
                         “Olmaz
                        ya, faraza onlarda bu bilginin olduğuna dair içine
                        bir şüphe gelecek olursa şüpheye düşenin
                        yapacağı iş, hemen deliller aramak ve
                        ilim adamlarıyla görüşmektir. Sen de öyle
                        yap, Ehl-i kitap bilginlerine sor, zira onlar bu konuda
                        yeterli bilgi sahibidirler.” Şu halde bu âyetten
                        maksat: “Yahudi bilginlerinin Resulullahın nübüvvetini
                        ne derece kuvvetle bildiklerini anlatmaktır, yoksa
                        Hz. Peygamberin şüpheye düştüğünü
                        bildirmek değildir.”
                        
                         96-97
                        – (Kâfir olarak ölüp
                        cehenneme gideceklerine dair) haklarında Rabbinin hükmü
                        kesinleşmiş olanlar, 
                        
                         her türlü
                        mûcize de önlerine gelse, gayet acı azabı görmedikçe
                        iman etmezler. [10,88]
                        
                         98
                        – Azap gelip çattığı
                        zaman imana gelip de bu imanı kendilerine fayda
                        vermiş olan bir tek memleket halkı olsun,
                        bulunsaydı ya! 
                        
                         Asla böyle
                        bir şey vaki olmamıştır. 
                        
                         Ancak
                        Yunus’un halkı müstesnadır ki bunlar iman
                        edince, 
                        
                         kendilerinden
                        dünya hayatındaki rüsvaylık azabını
                        uzaklaştırıp giderdik ve onları bir
                        süre daha yaşattık.
                        [21,87-88; 36,30; 37,139-148; 51,52]
                        
                         99
                        – Eğer Senin
                        Rabbin dileseydi, dünyada ne kadar insan varsa hepsi
                        imana gelirdi.
                        
                         Ama bunu
                        irade etmedi.
                        
                         Şimdi
                        sen mi, imana gelsinler diye insanları zorlayacaksın?
                        
                        
                         100
                        – Allah’ın
                        izni olmadıkça hiç bir kimsenin iman etmesi mümkün
                        değildir.
                        
                         (O, akıl
                        ve iradelerini iman tarafına kullananlara iman
                        nasib eder). 
                        
                         Fakat akıllarını
                        çalıştırmayanlara ise şeytanı
                        musallat eder, o pislikte bırakır. [11,118-119;
                        13,31; 88,21-22; 28,56]
                        
                         101
                        – De ki: “Göklerde
                        ve yerde neler ve neler var, bir baksanıza!” 
                        
                         Fakat bunca
                        işaretler ve uyarılar iman etmeyecek kimselere
                        ne fayda verir ki?
                        
                         102
                        – Onlar, sadece
                        kendilerinden önce gelip geçmiş milletlerin
                        unutulmaz azap günleri gibi bir gün gözlüyorlar değil
                        mi?
                        
                         De ki: “Gözleyin,
                        ben de sizinle beraber bekliyorum.”
                        
                         103
                        – Sonra Biz, resûllerimizi
                        ve iman edenleri kurtarırız.
                        
                         Böylece müminleri
                        kurtarmak üzerimize düşen bir borçtur.
                        
                         104-106
                        – De ki: “Ey
                        insanlar! Eğer benim dinimden şüphede iseniz,
                        
                        
                         iyi bilin
                        ki, ben sizin Allah’tan başka ibadet ettiğiniz
                        şeylere asla ibadet etmem; lâkin sadece ve sadece,
                        sizin ruhunuzu teslim alacak olan Allah’a ibadet
                        ederim. 
                        
                         Bana müminlerden
                        olmam emredildi ve “yüzünü, özünü Allah’ı
                        bir tanıyarak dine ver ve sakın müşriklerden
                        olma.”
                        
                         “Sakın
                        Allah’tan başka, sana ne fayda ne zarar
                        vermeyecek olan putlara yalvarma, 
                        
                         şayet
                        böyle yaparsan, o takdirde kesinlikle zalimlerden
                        olursun”  
                        
                         diye
                        talimat verildi.
                        
                         107
                        – Eğer Allah
                        sana bir sıkıntı, bir zarar dokundurursa,
                        onu yine O’ndan başka giderecek yoktur. 
                        
                         Şayet
                        sana hayır dilerse, o durumda O’nun bu lütfunu
                        engelleyebilecek de yoktur.
                        
                         O lütfunu
                        ihsanını kullarından dilediğine eriştirir.
                        O, öyle gafur, öyle rahîmdir! (aff, merhamet ve ihsanı
                        boldur).
                        
                         108
                        – De ki: “Ey
                        insanlar! İşte Rabbiniz tarafından,
                        hakikat size gelmiş bulunuyor.
                        
                         Artık
                        kim o gerçeği kabul eder de doğru yolu
                        tutarsa, bunun faydası sadece kendisinedir.
                        
                         Her kim de
                        o yoldan saparsa, o da kendi aleyhine olarak sapar. 
                        
                         Bilin ki,
                        ben işlerinizi yönetmeyi üstüne almış
                        biri değilim.
                        
                         109 
                          – Sana Rabbinden ne 
                          vahyolunursa ona tâbi ol ve “Allah hükmünü izhar edinceye 
                          kadar sabret. Çünkü hakimlerin en hayırlısı, 
                          en güzel hüküm vereni ancak O’dur.   |