| KUR'AN-I KERİM İNDEKS 12 – YUSUF SÛRESİ
                        
                         Mekke
                        döneminin sonlarında nâzil olmuş olup 111 âyettir.
                        Adını, sûrenin nerdeyse esas konusu olan
                        Yusuf (a.s.)’ın kıssasından alır.
                        Aslında Hz. Yusuf (a.s.)’ın kıssası
                        bir çerçeve olup, bu vesile ile çok sayıda dini
                        prensip zihinlere yerleştirilir. Bu sûrenin Hz.
                        Peygamber dünyadaki en büyük iki desteğini, yani
                        hanımı Hz. Hatice (r.a) ile amcası Ebû
                        Talib’i kaybedip büyük bir üzüntü içine girdiği
                        bir dönemde gelmesi, ona tam bir teselli olmuştur.
                        Diğer peygamber kıssaları, siyak münasebetiyle,
                        değişik üsluplarla, farklı sûrelerde
                        ele alındıkları halde, Yusuf kıssası
                        yalnız bu sûrede, ama Kur’ân’ın en
                        tafsilatlı kıssası olarak zikredilmiştir.
                        Kıssa, bizi dünyada elimizden tutarak âhiret ebedîliğine
                        götürdükten sonra hatimesinde tekrar dünyaya döndürür,
                        tevhid ve tebliğde metod dersi vererek sona erer.
                        
                         Bismillâhirrahmânirrahîm.
                        
                         1
                        – Elif, Lâm, Râ.
                        Bunlar, hakkı açıklayan, Haktan geldiği
                        âşikâr olan kitabın âyetleridir.
                        
                         2
                        – Düşünüp mânasını
                        anlamanız için Biz, onu Arapça bir Kur’ân
                        olarak indirdik.
                        
                         Arapça
                        olmasından maksat, Kur’ân’ın nâzil olduğu
                        çevrenin dili olarak, arap toplumunun bahanelerini
                        ortadan kaldırmaktı. Elbette ilahî mesaj
                        insanların konuştukları dillerden biri
                        ile gelme durumunda idi. Evrensel de olsa her hareketin
                        mutlaka ilk çekirdeğinin bir yerde oluşturulması
                        gerekir. Bu âyet, Kur’ân adının ancak Arapça
                        olan aslî şekline denilip, onun tercümelerinin
                        Kur’ân olmasına imkân ve ihtimal bulunmadığına
                        kesin bir delildir. 
                        
                         3
                        – Biz, bu Kur’ân’ı
                        sana vahyetmekle, geçmiş ümmetlerin birtakım
                        haberlerini en güzel şekilde beyan ediyoruz.
                        Şu bir gerçek ki daha önce senin bundan hiç
                        haberin yoktu.
                        
                         4
                        – Bir zaman Yusuf
                        babasına, “Babacığım!” dedi.
                        “Ben rüyamda on bir yıldızın, güneş
                        ve ayın bana secde ettiklerini gördüm.”
                        
                         5
                        – “Evladım!
                        dedi babası, sakın bu rüyanı kardeşlerine
                        anlatma. 
                        
                         Sonra seni
                        kıskandıklarından sana tuzak kurarlar. 
                        
                         Çünkü
                        şeytan, insanın besbelli düşmanıdır.
                        {KM, Tekvin 37,39 vd. bölümler}
                        
                         6
                        – Rabbin seni öylece
                        seçecek, sana rüya tabirini öğretecek, 
                        
                         ve daha önce
                        büyük babaların İbrâhim ile İshak’a
                        olan nimetini tamamına erdirdiği gibi, sana ve
                        Yâkub ailesine de nimetini kemale erdirecektir. Çünkü
                        Rabbin her şeyi hakkıyla bilir, tam hüküm ve
                        hikmet sahibidir. 
                        
                         Bu
                        tabir, rüya tabirinden başka sezgi, basiret ve
                        konuların gerçek mahiyetini kavramayı da içine
                        almaktadır.
                        
                         7
                        – Gerçekten, Yusuf
                        ile kardeşlerinin kıssalarında, sorup
                        ilgilenenlerin alacakları nice ibretler vardır.
                        
                         Mevcut
                        Tevrat’a göre Yusuf’un rüyayı anlatması
                        üzerine babası Yâkub (a.s.) kızıp onu
                        azarlamıştır. (Tekvin, 37,10)
                        
                         8-9
                        – Hani onlar
                        “Yusuf ile öz kardeşi, babamıza daha
                        sevimli geliyor. 
                        
                         Oysa biz
                        daha güçlü bir grubuz. 
                        
                         Pek belli
                        ki babamız bu işte yanılıyor. 
                        
                         Yusuf’u
                        öldürün yahut onu uzak bir yere atın ki babanızın
                        sevgi ve teveccühü yalnız size kalsın.
                        
                         Ondan sonra
                        da tövbe ederek salih kimseler olursunuz, 
                        
                         babanızla
                        münasebetleriniz düzelir, işiniz yoluna girer.
                        
                         Onun
                        ana baba bir kardeşi Bünyamin’i kasdediyorlardı.
                        Bünyamin’in dünyaya gelirken annesi ölmüş
                        olduğundan, babaları onlara daha fazla şefkat
                        duyardı. Diğerleri ise Yusuf’un baba
                        cihetinden kardeşleri idi.
                        
                         10
                        – İçlerinden
                        biri: “Yusuf’u öldürmeyin de bir kuyu dibine bırakın.
                        
                        
                         Yolcu
                        kafilelerinden biri onu yitik olarak alıp götürsün.
                        Eğer yapacaksanız böyle yapın!” dedi.
                        {KM, Tekvin 37,22-26}
                        
                         11-12
                        – Onlar buna karar
                        verdikten sonra bir gün babalarına varıp: 
                        
                         “Sevgili
                        Babamız! dediler, sen neden güvenip de Yusuf’u
                        bize emanet etmiyorsun. 
                        
                         Oysa biz
                        onu çok seviyoruz. Ona samimiyetle bağlıyız.”
                        
                        
                         “Yarın
                        onu bizimle gönder, gezsin oynasın, biz ona çok
                        iyi sahip çıkarız.”
                        
                         13
                        – Babaları:
                        “Onu götürmeniz beni meraklandırır. 
                        
                         Korkarım
                        ki siz farkında olmadan, kurdun biri gelip onu
                        yiyebilir” dedi.
                        
                         14
                        – Onlar! “Vallahi!
                        dediler, “Biz böylesine güçlü bir grup iken onu
                        kurt kapar da yerse, 
                        yazıklar olsun bize! Biz ne güne duruyoruz.”
                        
                         15
                        – Derken kardeşleri
                        onu alıp götürünce 
                        
                        
                         ve onu
                        kuyunun dibine bırakma konusunda görüş birliğine
                        varınca, 
                        
                         Biz de
                        Yusuf’a şöyle vahyettik: “Zamanı gelecek,
                        onların hiç hatırlarına gelmediği
                        ve seni hiç tanımadıkları bir sırada,
                        kendilerine yaptıkları bu işi hatırlatacaksın.”
                        
                         16-17
                        – Yatsı vakti,
                        ağlayarak babalarının yanına dönüp
                        dediler ki: 
                        
                         “Sevgili
                        babamız, biz yarışmak üzere bulunduğumuz
                        yerden ayrılırken Yusuf’u da eşyalarımızın
                        yanında bıraktık. 
                        
                         Bir de döndük
                        ki onu kurt yemiş! 
                        
                         Şimdi
                        biz doğru da söylesek sen bize inanmayacaksın!”
                        
                         18
                        – Onlar Yusuf’un
                        gömleğine sahte kan bulaştırarak getirmişlerdi.
                        
                        
                         Babaları
                        Yâkub: “Hayır! dedi, nefisleriniz sizi aldatmış,
                        bu işe sevketmiş.”
                        
                         Artık
                        bana düşen, ümitvar olarak güzelce sabretmektir.
                        
                        
                         Ne diyeyim,
                        sizin bu anlattıklarınız karşısında,
                        Allah’tan başka yardım edebilecek hiç kimse
                        olamaz!” {KM, Tekvin
                        37,31-33}
                        
                         Sabrun Cemil: Feryatsız, şikâyetsiz, soğukkanlı ve mütevekkil
                        bir şekilde belayı karşılamak
                        demektir. Mevcut Tevrat metni, Hz. Yâkub (a.s.) ın
                        tepkisini ve yas tutmasını, bir Peygamber
                        teslimiyetine yaraşmayacak tarzda tasvir eder.
                        
                         19
                        – (Gelelim Yusuf’a)
                        Öteden bir kafile gelmiş, sucularını
                        kuyuya göndermişlerdi. 
                        
                         Saka vardı,
                        kovasını sarkıttı. 
                        
                         “A müjde!
                        müjde! işte bir civan!” dedi.
                        
                         Sucu ile
                        yanındakiler, onu ticaret malı olarak satmak
                        niyetiyle, kafilede olanlara onu bildirmeyip gizlediler.
                        
                        
                         Ama Allah
                        Teâla, onların ne yapacaklarını pek iyi
                        biliyordu!
                        
                         20
                        – Nihayet Mısır’a
                        varınca, onu düşük bir fiyata, bir kaç
                        paraya sattılar. 
                        
                         Zaten ona
                        pek kıymet biçmiyorlardı.
                        {KM, 37.28}
                        
                         21
                        – Mısır’da
                        Yusuf’u satın alan vezir hanımına: 
                        
                         “Ona güzel
                        bak!” dedi,
                        
                         “Belki
                        bize faydası dokunur, yahut onu evlat ediniriz!” 
                        
                         Böylece
                        Yusuf’un o ülkede yerini sağlamlaştırdık,
                        ona imkân verdik 
                        
                         ve bu cümleden
                        olarak, ona rüyaların yorumunu öğrettik.
                        
                         Allah Teâla
                        iradesini yerine getirmekte her zaman mutlak galiptir,
                        fakat insanların çoğu bunu bilmezler.
                        {KM, Tekvin 10,6; Keza 39. bölüm}
                        
                         Tevrat
                        ve Talmud’a göre onu satınalan Kraliyet muhafız
                        alay komutanı idi. Hanımının adı
                        Talmud’a göre Zeliha idi. İleride Hz. Yusuf ile
                        evlenmesi şeklindeki bilginin, ne Kur’ân’da,
                        ne İsrail rivayetlerinde esası yoktur ve bir
                        Peygamberin ahlâksızlık eden biri ile
                        evlenmesi düşünülemez. 
                        
                         Yusuf’un
                        aileden gelen eğitim ve dindarlığı
                        olmakla birlikte ilahî hikmet, medeniyetin en ileri
                        olduğu bir ülkede, en seçkin bir ailenin evladı
                        olarak, ona iyi bir öğrenim imkânı verdi.
                        
                         22
                        – O kemâl çağına
                        geldiğinde kendisine hüküm ve ilim verdik.
                        İşte güzel iş yapanlara biz böyle karşılık
                        veririz.
                        
                         Kemâl
                        çağı diye çevirdiğimiz “Bedenin gelişmesinin
                        kemâle erdiği ve artık stabl döneme girdiği
                        30 - 40 yaşlarıdır. 
                        
                         “Hikmet”
                        yani “uygulanan ilim” yahut “insanlar arasında
                        hükmetme yetkisi”, “ilim” ise burada nübüvvet
                        demektir.
                        
                         23
                        – Derken, bulunduğu
                        evin hanımı, Yusuf’u kendisine bağlamak,
                        onun nefsinden murad almak istedi 
                        
                         ve kapıları
                        kapatarak “Haydi yaklaş bana!” dedi.
                        
                         O:
                        “Allah’a sığınırım!” dedi.
                        “Doğrusu, senin kocan olan benim efendim, bana çok
                        iyi davranıyor. 
                        
                         Hıyanet
                        ederek zalim olanlar iflah olmazlar.”
                        {KM, Tekvin 39,7-20; 37,36; 39,1}
                        
                         24
                        – Doğrusu, hanım
                        ona sahip olmayı iyice aklına koymuş ve
                        buna yeltenmişti de. 
                        
                         Eğer
                        Rabbinin bürhanını görmeseydi o da kadına
                        meyledecekti.
                        
                         İşte
                        böylece Biz fenalığı ve fuhşu ondan
                        uzaklaştırmak için bürhanımızı
                        gösterdik. Çünkü o, Bizim tam ihlasa erdirilmiş
                        kullarımızdandı.
                        
                         25
                        – Neyse, ikisi de
                        kapıya doğru koştular. Kadın,
                        Yusuf’un gömleğini arkadan yırttı. 
                        
                         Kapının
                        yanında, birden, hanımın efendisi ile karşılaştılar!
                        
                        
                         Kadın
                        hemen “Senin ailene kötü maksatla yaklaşanın
                        cezası, zindana atılmaktan 
                        
                         veya gayet
                        acı bir azaptan başka ne olabilir?” dedi.
                        
                         Yusuf
                        sûresindeki emarelerden anlaşılıyor ki o
                        devirde Mısır’daki medeni hayat, cinsel özgürlük,
                        Yirminci asır Batı tipi toplumlarında görülen
                        duruma benziyordu. Yusuf (a.s.) böyle bir toplumda çalışacaktı.
                        Allah Teâla onu daha ilk safhada, çok soylu, güzel,
                        zengin, mevki sahibi ve kendisine aşık olmuş
                        bir kadınla denedi. Bütün bu cazibeler, onu kadına
                        celbetmeyince artık diğer kadınların
                        ondan tamamen ümitlerini kesmeleri sağlandı.
                        
                         26-27
                        – Yusuf ise: “O
                        beni arzu ederek bana yaklaştı” dedi. Hanımın
                        akrabalarından biri de şöyle şahitlik
                        etti: “Eğer gömleği önden yırtılmışsa,
                        kadın doğru söylemiş, delikanlı ise
                        yalancılardandır. 
                        
                         Yok, eğer
                        gömleği arkadan yırtılmışsa o
                        yalan söylemiştir, delikanlı doğru söylemektedir.”
                        
                         28-29
                        – Gömleğinin
                        arkadan yırtıldığını görünce
                        de o hanıma hitaben: 
                        
                         “Anlaşıldı!”
                        dedi. “Bu, siz kadınların fendinizden! Gerçekten
                        sizin fendiniz pek müthiştir! 
                        
                         Yusuf! Sakın
                        bunu kimseye söyleme! 
                        
                         Hanımefendi!
                        Sen de günahından dolayı af dile, çünkü
                        sen günaha girenlerden oldun”
                        
                         Tekvin,
                        39. bölüme göre Yusuf (a.s.) elbisesini Zeliha’nın
                        yanında bırakıp çıplak vaziyette kaçmıştır.
                        Keza Talmud’a göre vezir, mahkemede dâva açmıştır.
                        Gerçeğe uymayan bu bilgiler Kur’ân’da yer
                        almaz. Böyle bir çok ayrıntıya Kur’ân’ın
                        yer vermeyişi şu gerçeği ortaya koyması
                        yönünden önemlidir: Kur’ân daha önceki dinî
                        metinler üzerinde bir hakem ve düzeltici durumdadır.
                        Hâşâ Kur’ân bunları nakletseydi, oradaki
                        bilgilere elbette yer verirdi. Şu halde birçok
                        oryantalistin Kur’ân’ın Tevrat’tan naklettiği
                        şeklindeki iddiaları, tamamen batıldır.
                        
                         30
                        – Şehirde bir
                        takım kadınlar: “Duydunuz mu” dediler: 
                        
                         “Vezirin
                        hanımı uşağına gönlünü kaptırmış,
                        ondan kâm almak istemiş! 
                        
                         Sevda ateşi
                        bağrını yakmış. Kadın
                        besbelli çıldırmış! Doğrusu
                        biz bu hali ona yakıştıramıyoruz!”
                        
                         31
                        – Hanım o kadınların
                        kendisi aleyhindeki bu dedikodularını işitince
                        onları konağına dâvet etmek üzere dâvetçi
                        gönderdi.
                        
                         Onlar için
                        dayalı döşeli bir sofra hazırlattı.
                        Sofrada, ikram edilen meyveleri soyup kesmek gayesiyle,
                        her misafir için bir de bıçak koydurmuştu. 
                        
                         Onlar
                        meyvelerini soyup kesmekle meşgul oldukları sırada,
                        beriden de Yusufa: 
                        
                         “Onların
                        içine çık!” dedi. Kadınlar onu görünce
                        hayran kaldılar, 
                        
                         onun güzelliğine
                        dalıp gittiklerinden, farkında olmadan kendi
                        ellerini kestiler 
                        
                         ve: “Hâşâ!
                        Allah için, bu bir insan olamaz, bu pek kıymetli
                        bir melek! Başka bir şey olamaz!” dediler.
                        
                         32
                        – Vezirin hanımı:
                        “İşte, beni kınamanıza sebep olan
                        genç! 
                        
                         Yemin
                        ederim ki ben ondan kâm almak istedim, ama o iffetli
                        davrandı.
                        
                         Yine yemin
                        ederim ki kendisine emredeceğim işi yapmaması
                        halinde o mutlaka zindana atılacak, zelil ve perişan
                        olacaktır!”
                        
                         33
                        – “Ya Rabbî!
                        dedi, “Zindan, bu kadınların beni dâvet
                        ettikleri o işten daha iyidir. 
                        
                         Eğer
                        sen onların fendini benden uzaklaştırmazsan,
                        onlara meyledip cahilce davrananlardan olabilirim.”
                        
                         34
                        – Rabbi onun duasını
                        kabul buyurdu ve onu kadınların fendinden
                        korudu. 
                        
                         Çünkü O,
                        dua edenlerin dualarını işitir, durumlarına
                        uygun olan şeyleri bilir.
                        
                         35
                        – Sonra, vezir ve
                        arkadaşları bunca kesin deliller görmelerine
                        rağmen, 
                        
                         dedikoduları
                        kesmek gayesiyle, bir müddet için onu hapse atmayı
                        uygun buldular.
                        
                         36
                        – Hapishaneye
                        onunla beraber iki genç de girmişti. Onlardan biri:
                        
                        
                         “Ben rüyamda,
                        kendimi şarap yapmak için üzüm sıkarken gördüm.”
                        
                         Öbürü
                        de: “Ben de başımın üstünde ekmek taşıdığımı
                        ve bu ekmeği kuşların gagaladığını
                        gördüm. 
                        
                         Ne olur, bu
                        rüyamızın tabirini bildir, doğrusu biz
                        seni iyi insanlardan biri olarak görüyoruz” dediler.
                        
                         Baskılar
                        ve tuzaklarla hakikati örtbas etmeye çalışanlar,
                        uzun vaade de asla başarılı olamazlar.
                        Kuyu dibine de atılsa, köleleştirilse,
                        zindana da atılsa gerçek, güneş gibi
                        kendisini gösterir. İşte Hz. Yusuf (a.s.) bu
                        sefer hapishaneyi dershane haline getirerek, kıyamete
                        kadar gelecek tebliğ ve hizmet insanlarına da
                        Üstad olup, Medrese-i Yusufiyeleri başlatıyor.
                        “Hapishane müdürü, bütün mahkûmları
                        Yusuf’un emrine verdi, kendisi de bir köşeye çekilip
                        rahatına baktı” (Tekvin, 39,22-23).
                        
                         37-38
                        – Yusuf: “Yiyeceğiniz
                        yemek size henüz gelmeden, herbirinizin rüyasının
                        tabirini size bildirmiş olurum. Bu, Rabbimin bana
                        öğrettiği ilimlerdendir.
                        
                         Ama, önce
                        biraz beni dinleyin: Ben Allah’a iman etmeyen, 
                        
                         âhireti de
                        inkâr eden bir halkın dinini terkedip, 
                        
                         atalarım
                        İbrâhim, İshak ve Yâkub’un dinine girdim.
                        Allah’a herhangi bir şeyi şerik saymak bizim
                        için asla doğru olmaz. 
                        
                         Bu tevhid
                        inancı, Allah’ın hem bize, hem de insanlara
                        olan ihsanıdır. 
                        
                         Ama ne yazık
                        ki insanların çoğu bu nimete şükretmezler.”
                        
                         39
                        – “Ey hapishane
                        arkadaşlarım, bir düşünün, sizin için
                        müteaddit rablere ibadet etmek mi, 
                        
                         yoksa tek
                        mutlak hakim olan Allah’a ibadet etmek mi iyidir?
                        
                         40
                        – Sizin Allah’tan
                        başka ibadet ettiğiniz tanrılar, sizin ve
                        atalarınızın uydurduğu birtakım
                        boş isimlerden ibarettir. Allah onların tanrı
                        olduklarına dair hiçbir delil indirmemiştir.
                        
                         Hüküm
                        yetkisi yalnız Allah’ındır. O ise, başkasına
                        değil, yalnız Kendisine ibadet etmemizi emir
                        buyurmuştur. 
                        
                         İşte
                        dosdoğru din! Fakat insanların çoğu bunu
                        bilmezler.”
                        
                         Hz.
                        Yusuf (a.s.)’ın esas hizmeti olan bu nübüvvet
                        tebligatı da ne Tekvin, ne de Talmud’da yer almaz.
                        Bu hitabe ve Hz. Yusuf’un güzel tutumu, hizmet
                        insanlarına örneklerle doludur.
                        
                         41
                        – “Ey hapis
                        arkadaşlarım, gelelim rüyalarınızın
                        tabirine: 
                        
                         İlk
                        soran arkadaş, efendisine yine şarap sunacak,
                        öbürü ise asılacak, kuşlar da başını
                        gagalayacak. 
                        
                         İşte
                        yorumunu istediğiniz iş, böylece hal edilip
                        sonuçlandırılmıştır.”
                        
                         42
                        – Onlardan
                        kurtulacağını zannettiği arkadaşına:
                        
                        
                         “Efendine
                        benden bahset, suçsuz olduğumu hatırlat,”
                        dedi. 
                        
                         Fakat
                        şeytan, efendisine söylemeyi ona unutturdu. Böylece
                        Yusuf bir kaç yıl daha hapishanede kaldı.
                        
                         Hapishanede
                        8 yıl kaldığı anlaşılmaktadır.
                        
                        
                         43
                        – Günün birinde hükümdar
                        gördüğü bir rüyayı anlatıp dedi ki: 
                        
                         “Ben yedi
                        semiz inek gördüm, bunları yedi zayıf inek
                        yiyordu. Bir de yedi yeşil başak ile yedi kuru
                        başak gördüm. Ey efendiler: “Siz rüya tabir
                        ediyorsanız, benim bu rüyamı da halledin!”
                        [7,60]
                        
                         Bu
                        hükümdar, Sina yarımadasından gelip Mısırı
                        istila ettikten sonra M.Ö. 1700 - 1580 arasında hüküm
                        süren Hiksos krallarından biri olup İbrani
                        kavminden olan Hz. Yusuf ile menşe yakınlığı
                        olabilir. Onun Yusuf hanedanına imkân vermesi Mısırda
                        İsrail milletinin oluşumuna esas teşkil
                        etmiş olabilir. Hiksos döneminin kapanmasından
                        sonra Hz. Mûsâ’nın dünyaya geldiği sırada
                        Mısırın yerlileri, İbranilerin dışından
                        gelecek tehlike ile işbirliği yapacağı
                        endişesi ile onların erkek çocuklarını
                        öldürüyorlardı.
                        
                         44
                        – O kâhinler “Bu
                        gördükleriniz karışık düşlerdir.
                        Biz böyle karışık düşlerin
                        yorumunu bilemeyiz” dediler.
                        
                         Âlimlerimiz
                        rüyaları üçe ayırırlar.
                        
                         1.
                        Allah tarafından bir melek aracılığı
                        ile meydana gelen kısım ki doğru, gerçek
                        rüya budur. 2. İnsanın benliğinden
                        kaynaklanan bir telkin. 3. Şeytani bir telkin ile
                        meydan gelen zihinsel görüntüdür. Son iki grup adgas-u
                        ahlam (karışık düşler) dir.
                        
                         45
                        – O iki arkadaştan
                        kurtulanı, nice zaman sonra, ancak o sırada,
                        Yusuf’u hatırlayıp dedi ki “Rüyanın
                        tabirini size ben bildireceğim. Hele siz beni
                        hapishaneye bir gönderiverin.”
                        
                         46
                        – Hapishaneye gidip:
                        “Yusuf! Sözü doğru ve isabetli olan aziz dostum!
                        
                        
                         Şu müşkil
                        rüya hakkında bize bir çözüm bildir lütfen: 
                        
                         “Yedi
                        semiz ineği yiyen yedi zayıf inek ile yedi yeşil
                        başak ile yedi kuru başağın anlamı
                        ne olabilir? 
                        
                         Ümid
                        ederim ki isabetli yorumunu öğrenip ilgi insanlara
                        aktarırım böylece onlar da doğruyu öğrenir
                        ve senin kıymetini bilirler.”
                        
                         47
                        – Yusuf: “Yedi
                        sene, bildiğiniz şekilde ekin ekersiniz. Ama
                        biçtiğinizi, yiyeceğiniz az miktar dışında,
                        başağında bırakır, depolarsınız.
                        
                         48-49
                        – Sonra, bunun peşinden
                        yedi kurak yıl gelecek, tohumluk olarak saklayacağınız
                        az bir miktar dışında, önce
                        biriktirdiklerinizi yiyip tüketirsiniz.
                        
                         Sonra onun
                        arkasından bir yıl gelecek ki halk bol yağmura
                        kavuşacak, sıkıntıdan kurtulacak,
                        bol meyve sıkıp hayvanları sağacaklar.”
                        {KM, Tekvin 41. bölüm}
                        
                         50
                        – Bunu duyan Hükümdar:
                        “Getirin bana onu!” dedi. 
                        
                         Hükümdarın
                        elçisi gelince Yusuf: “Sen önce dönüp efendine de
                        ki: 
                        
                         “O
                        ellerini kesen kadınların meselesi neydi,
                        kendisine soruver.” 
                        
                         Zaten benim
                        efendim, o kadınların fendini pek iyi bilir.”
                        
                         İsrail
                        kaynakları kıssanın bu bölümünde de;
                        Kur’ân’dan farklı ayrıntılar ve Hz.
                        Yusuf’un değerini düşürecek taraflar
                        naklederler. Oysa Kur’ân’ın anlatımı,
                        onun bir Peygamberden beklenen örnek tutumunu özetler.
                        Onun bu davranışlarıdır ki kralı,
                        onu Maliye bakanı (hatta Başbakan) olarak görevlendirmeye
                        sevketmiştir.
                        
                         51
                        – Hükümdar o kadınları
                        toplayıp: “Ne idi sizin Yusuf’la dâvanız?”
                        Siz Yusuf’u elde etmeye çalıştığınızda
                        durum ne idi, Yusuf nasıl davrandı? diye sordu.
                        Onlar da: “Hâşa! Allah için söylemek gerekirse,
                        onun yaptığı hiç bir kötülük bilmiş,
                        görmüş değiliz” dediler.
                        
                         İşte
                        o sırada vezirin eşi: “Şimdi hak
                        meydana çıktı. Ondan kâm almak isteyen
                        bendim. O ise tam sadık ve dürüst insanlardandır”
                        diye itiraf etti.
                        
                         52-53
                        – Ve devamla şöyle
                        dedi: Bunu böylece söylüyorum ki eşim vezir de (Yusuf’a
                        sahib olmaya yeltenmemle beraber) kendisinden gizli
                        olarak ona (fiilen) hiyanet etmediğimi ve Allah’ın
                        hainlerin hilesini iflah etmeyeceğini bilsin. Doğrusu,
                        ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü Rabbimin
                        merhamet edip korudukları hariç, nefis daima fenalığı
                        ister, kötülüğe sevkeder. Doğrusu Rabbim
                        gafurdur, rahimdir (affı ve merhameti boldur).”
                        
                         Bu
                        âyetler için şu tefsir daha yaygındır:
                        “(Yusuf dedi ki:) Maksadım, vezire hainlik etmediğimi,
                        hainlerin hilelerini Allah’ın iflah etmeyeceğini
                        onun da bilmesini sağlamaktı. Ben nefsimi
                        temize çıkarmam (…)”. Fakat ilk tefsir, Hz.
                        Yusuf (a.s.)’ın makamına ve Kur’ân’ın
                        siyakına daha uygundur (İbn Kesir). Zira kail,
                        yani sözü söyleyen açıkça bildirilmiyor. Bu da
                        vezirin eşinin sözünün devam ettiğini gösterir.
                        
                         54
                        – Hükümdâr:
                        “Onu yanıma getirin, özel danışman
                        edineyim” dedi. 
                        
                         Onunla konuştuktan
                        sonra da: “Sen artık bundan böyle, nezdimizde yüksek
                        bir makam sahibi, 
                        
                         tam itimad
                        edilen bir müsteşarsın” dedi.
                        
                         Bu
                        Hükümdar, Yusuf (a.s.)’ı satın alan aziz
                        değildir. Mısırlıların
                        Hiksoslar dedikleri, Arabistan’dan gelerek dört yüz
                        yıl Mısır’da hüküm süren sülaleden
                        faziletli bir zat idi.
                        
                         55
                        – Yusuf: “Beni ülkenin
                        hazine işlerinden sorumlu bakan olarak görevlendir,
                        dedi. Çünkü ben malları iyi korur, işletme
                        ve yönetimi iyi bilirim dedi.”
                        
                         Hz.
                        Yusuf tarıma önem verdi. Üretimi artırdı.
                        İhtiyaç fazlasını stok ettirdi. Kıtlık
                        yılları gelince stokları yeyip ihraç
                        etmeye gittiler. Civardan herkes tayinat almaya geldiler.
                        
                         56
                        – Böylece Biz
                        Yusuf’a Mısır’da iktidar verdik. Nerede
                        isterse orada makam tutar, dilediği şekilde yönetirdi.
                        
                         Biz lütfumuzu
                        dilediğimiz kimselere eriştirir ve güzel
                        hareket edenlerin mükâfatlarını asla zayi
                        etmeyiz.
                        
                         57
                        – Âhiretteki ecir
                        ve ödül, iman edip haramlardan sakınanlar için
                        elbette daha hayırlıdır. [38,39-40]
                        
                         58
                        – Gün geldi,
                        Yusuf’un kardeşleri Mısır’a gelip
                        onun huzuruna çıktılar. O onları tanıdı,
                        ama öbürleri onu tanıyamadılar.
                        
                        
                         58-100
                        bölümü için bakınız : KM, Tekvin 42-44. bölümler.
                        
                         59-60
                        – Yusuf onların
                        zahîre yüklerini hazırlatınca dedi ki:
                        “Siz, baba bir kardeşinizi de yanıma getirin,
                        
                        
                         gördüğünüz
                        gibi ben size tam ölçek veriyorum ve ben dışardan
                        gelen misafirleri ağırlamaya, başka
                        herkesten fazla özen göstermekteyim. 
                        
                         Eğer
                        onu getirmezseniz, iyi bilin ki artık bende size
                        verecek bir ölçek erzak yoktur, hiç gözüme görünmeyin.”
                        
                         Gelmeyen kardeşlerini istemesi şundan
                        idi: Kıtlık sebebiyle zahire karneye bağlanmıştı,
                        almak için şahsın bulunması gerekiyordu.
                        Diğerleri, baba ve kardeşler için birer hisse
                        isteyince, Hz. Yusuf, bu seferlik verip, yaşlı
                        babayı mâzur sayarak, gelecek defa, o kontenjanı
                        almak için, herkes gibi öbür kardeşin de
                        gelmesinin şart olduğunu bildirmiş
                        olmaktadır.
                        
                         61
                        – Onlar: “Bakalım,
                        babasından ona izin almanın bir yolunu bulup
                        bu işi ayarlamaya çalışacağız
                        dediler.”
                        
                         62
                        – Yusuf, zahîre ölçen
                        görevlilerine de dedi ki: 
                        
                         “Onların,
                        zahîre karşılığında verdikleri
                        mallarını da yüklerinin içine koyun. 
                        
                         Böylece
                        belki ailelerine döndüklerinde, bunun farkına varıp
                        yine gelirler.”
                        
                         63
                        – Babalarının
                        yanına dönünce: “Sevgili babamız, dediler,
                        ölçeğimiz, tahsisatımız kaldırıldı.
                        
                        
                         Gelecek
                        sefer, öbür kardeşimizi de bizimle beraber gönder
                        ki onu vesile ederek, daha çok tahsisat alalım. 
                        
                         Onu gözümüz
                        gibi koruyacağımıza kesin söz veriyoruz.!”
                        
                         64
                        – Yâkub dedi ki:
                        “Daha önce onun kardeşini size inanıp güvendiğim
                        gibi bunu da size inanıp emânet edeyim, öyle mi? 
                        
                         Ben size değil
                        sadece Allah’a ısmarlarım.
                        
                         Çünkü en
                        iyi koruyan Allah’tır ve O, merhametlilerin en
                        merhametlisidir.” [11,57]
                        
                         65
                        – Yüklerini açınca
                        da, zahîre bedellerinin yükleri içine geri konulduğunu
                        gördüler ve:
                        
                         “Baba,
                        baba! dediler, daha ne istiyoruz, işte verdiğimiz
                        zahîre bedellerimiz de bize geri verilmiş! 
                        
                         Gidelim,
                        yine evimize erzak getiririz, kardeşimizi de
                        koruruz, hem bir deve yükü de fazla alırız.
                        
                         Çünkü bu
                        sefer aldığımız, az bir ölçektir (ihtiyacımıza
                        yetmez)”
                        
                         66
                        – Yâkub şöyle
                        cevap verdi: “Siz kendiniz helâk olmadıkça, 
                        
                         onu bana
                        getireceğinize dair 
                        
                         Allah’ın
                        huzurunda sağlam bir söz vermeden 
                        ben asla onu sizinle göndermem.” 
                        
                         Onlar
                        kendisine kesin söz verince de dedi ki: 
                        
                         “Allah Teâla
                        da bu söylediklerimize şahittir, gözeticidir.”
                        
                         67
                        – Ve “evlatlarım!”
                        diye ilave etti: 
                        
                         “Şehre
                        aynı kapıdan değil de, ayrı ayrı
                        kapılardan girin.
                        
                         Gerçi ben
                        ne yapsam, Allah’tan gelecek takdiri önleyemem.
                        
                         Zira hüküm
                        yetkisi, yalnız Allah’ındır. 
                        
                         Onun içindir
                        ki ben ancak O’na dayanır, O’na güvenirim.
                        
                         Tevekkül
                        edenler de yalnız O’na dayanıp güvenmelidirler.”
                        
                         O
                        zamanki yönetimin kalabalık yabancı gruplara 
                        kuşku ile bakması sebebiyle böyle bir
                        tedbir düşünmüş olabilir.
                        
                         68
                        – Babalarının
                        kendilerine emrettiği şekilde ayrı ayrı
                        kapılardan girerek onun emrini yerine getirdiler. 
                        
                         Ama bu
                        tedbir, Allah’ın kendileri hakkındaki
                        takdiri karşısında hiç bir fayda sağlamadı.
                        
                         Sadece Yâkub’un
                        içindeki bir dileği açığa çıkarmış
                        oldu. 
                        
                         O,
                        kendisine Biz öğrettiğimizden ötürü ilim
                        sahibi idi. (Bunun içindir ki “Allah’tan gelecek
                        takdiri önleyemem” demişti.) Fakat insanların
                        çoğu bu gerçeği bilmezler.
                        
                         69
                        – Onlar Yusuf’un
                        huzuruna girince, öz kardeşini yanına aldı
                        ve: “İyi bilesin ki ben senin kardeşinim,
                        onların yaptıklarına üzülme!” dedi.
                        {KM, 53,34}
                        
                         70
                        – Onların yüklerini
                        hazırlatırken, su kabını, öz kardeşinin
                        yükünün içine koydurdu.
                        
                         Kervan
                        hareket edince de Yusuf’un görevlilerinden biri:
                        “Ey kafile! durun, siz hırsızlık yapmışsınız!”
                        diye nida etti.
                        
                         71
                        – Onlar geri dönüp
                        geldiler ve: “Mesele nedir, ne kaybettiniz ki, bizi suçluyorsunuz?”
                        dediler.
                        
                         72
                        – Görevlilerden
                        biri: “Hükümdarın su kabını kaybettik.
                        Onu getirene bir deve yükü ödül var. Buna ben
                        kefilim” dedi.
                        
                         73
                        – “Allah’a
                        yemin olsun ki, biz ülkede fesat çıkarmak, nizamı
                        bozmak için gelmedik, siz de bunu biliyorsunuz. Hele hırsız,
                        hiç değiliz!” dediler.
                        
                         74
                        – Görevliler:
                        “Peki, yalancı çıkarsanız, cezası
                        ne?” dediler.
                        
                         75
                        – “Cezası,
                        dediler, kimin yükünde çıkarsa, işte o onun
                        cezasıdır (yani çalması sebebiyle
                        kendisi rehin ve mahkûm olur).” 
                        
                         Biz
                        zalimleri böyle cezalandırırız!”
                        {KM, Çıkış 22,2}
                        
                         Hz.
                        İbrâhim (a.s.)’ın şeriatına göre
                        suçu sabit olan hırsız, eşya veya parasını
                        çaldığı adamın kölesi yapılırdı.
                        
                         76
                        – Yusuf, öz kardeşinin
                        yükünden önce, öbürlerinin yüklerini aratmaya başladı.
                        
                         Sonra su
                        kabını kardeşinin yükünden çıkarttı.
                        
                         İşte
                        Biz Yusuf’a, kardeşini alıkoyması için
                        böyle bir plan öğrettik.
                        
                         Yoksa,
                        Allah dilemedikçe Hükümdarın kanununa göre,
                        kardeşini alması uygun olmazdı. 
                        
                         Biz dilediğimiz
                        kimseleri pek üstün derecelere yükseltiriz. 
                        
                         Her ilim
                        sahibinin üstünde daha iyi bir bilen bulunur. [58,
                        11]
                        
                         77
                        – Onlar: “Eğer
                        o çalmışsa, zaten daha önce onun kardeşi
                        de hırsızlık etmişti” dediler. 
                        
                         Yusuf bu sözden
                        duyduğu üzüntüyü içine attı ve onlara
                        belli etmedi.
                        
                         İçinden
                        de dedi ki: “Asıl kötü durumda olan sizsiniz.
                        İleri sürdüğünüz iddiaların gerçek yönünü
                        Allah pek iyi biliyor ya, o yeter!”
                        
                         78
                        – Yusuf’un kardeşini
                        alıkoyması karşısında, onlar
                        şöyle dediler:
                        
                         “Aziz
                        vezir! Onun babası iyice ihtiyar (Bu küçük evladını
                        kaybetmeye dayanamaz), 
                        
                         onun yerine
                        bizden istediğini alıkoy. 
                        
                         Gerçekten
                        seni anlayış gösteren, iyilik sever
                        insanlardan olarak görüyoruz!”
                        
                         79
                        – Yusuf: “Biz malımızı
                        kimin yanında bulmuşsak onu alıkoyarız.
                        
                        
                         Başkasını
                        tutmaktan Allah’a sığınırım. 
                        
                         Çünkü
                        biz öyle yaparsak zalimler arasına girmiş
                        oluruz!”
                        
                         80
                        – Vakta ki
                        Yusuf’un onu vermesinden ümitlerini kestiler. Bir
                        yana çekilip aralarında fısıldaşarak
                        şöyle konuşmaya başladılar. Ağabeyleri
                        dedi ki:
                        
                         “Allah’ı
                        şahit tutarak babanıza kesin söz verdiğinizi
                        
                        
                         ve daha önce
                        Yusuf hakkında da işlediğiniz kusuru 
                        
                         nasıl
                        olur da bilmezlikten gelebilirsiniz? Ne yüzle döneceksiniz?
                        
                         Ben
                        katiyyen buradan bir adım atmam, ayrılmam;
                        ancak babam bana izin verirse yahut hüküm verenlerin
                        en hayırlısı olan Allah hükmünü
                        bildirirse, o başka!”
                        
                         81
                        – “Siz dönün,
                        babanıza deyin ki: 
                        
                         “Sevgili
                        babamız, bizler farkına varmadan
                        
                         oğlun
                        inan ki hırsızlık etmiş. 
                        
                         (Su kabının
                        onun yükünde çıktığını gözlerimizle
                        gördük)
                        
                         Biz ancak
                        bildiğimize şahitlik ediyoruz. 
                        
                         Söz verdiğimiz
                        zaman, bu durumun ortaya çıkacağını
                        nereden bilebilirdik? 
                        
                         Gayb bize
                        emanet edilmiş değil ki!”
                        
                         82
                        – “İnanmazsan,
                        gittiğimiz şehrin ahalisine ve yine içinde
                        geldiğimiz kafilede bulunanlara sor. 
                        
                         Bütün
                        samimiyetimizle ifade ediyoruz ki söylediğimiz doğrunun
                        ta kendisidir.”
                        
                         Dönüp
                        babalarına ağabeylerinin bu sözlerini
                        naklettiler.
                        
                         83
                        – Ama babaları
                        Yâkub: “Hayır, hayır! Korkarım yine
                        nefisleriniz size bir işi cazip gösterip ayağınızı
                        kaydırmıştır. 
                        
                         Ne yapayım?
                        Bu hale karşı sükûnet ve ümit içinde
                        sabretmekten başka yapacak şey yok. 
                        
                         Ümidim var
                        ki Allah bütün kaybettiklerimi bana lütfedecektir. 
                        
                         Çünkü O
                        alîmdir, hakîmdir (benim de onların da hallerini
                        bilir ve beni elbette hikmetini ortaya koymak için, bu
                        imtihana tâbi tutmuştur)”
                        
                         84
                        – Onlardan yüzünü
                        çevirip öte tarafa dönerek ufuklara seslendi: 
                        
                         “Ya esafâ
                        alâ Yusuf! Nerdesin Yusuf! Nerdesin Yusuf!”
                        
                         Yusuf diye
                        diye, üzüntüsünden gözlerine ak düştü. 
                        
                         Yaptıklarından
                        dolayı oğullarına duyduğu kızgınlığını
                        da belirtmiyor, öfkesini yenmeye çalışıyordu.
                        
                         85
                        – Oğulları
                        şöyle dediler: “Ömrün geçti gitti, hâla
                        Yusuf’u dilinden düşürmüyorsun. 
                        
                         Vallahi “Yusuf!”
                        diye diye kederden eriyeceksin veya büsbütün ölüp
                        gideceksin”
                        
                         86
                        – “Ben, dedi sıkıntımı,
                        keder ve hüznümü sadece Allah’a arzediyorum. 
                        
                         Hem sizin
                        bilemediğiniz birçok şeyi Allah tarafından
                        vahiy yolu ile biliyorum.”
                        
                         87
                        – “Evlatlarım,
                        haydi gidiniz, bütün duyularınızı,
                        hislerinizi kullanarak vargücünüzle Yusuf ve kardeşi
                        hakkında bilgi edinmeye çalışınız.
                        
                         Allah’ın
                        rahmetinden asla ümidinizi kesmeyiniz. 
                        
                         Çünkü kâfirler
                        güruhu dışında hiç kimse Allah’ın
                        rahmetinden ümidini kesmez.”
                        
                         88
                        – Onlar Mısır’a
                        varıp Yusuf’un huzuruna girerek “Aziz vezir!
                        dediler, bizi de, çoluk çocuğumuzu da kıtlık
                        bastı, biz bu sefer pek az bir meblağ
                        getirebildik.
                        
                         Lütfen
                        bize tahsisatımızı tam ölçek ver de, 
                        
                         parasını
                        veremediğimiz kısmı da sadakanız
                        olsun. 
                        
                         Şüphesiz
                        ki Allah tasadduk edenleri fazlasıyla ödüllendirir.”
                        
                         89
                        – Artık zamanı
                        geldiğini düşünerek Yusuf: 
                        
                         “Siz,
                        dedi, cahilliğiniz döneminde Yusuf ile kardeşine
                        yaptığınız muameleyi elbette
                        biliyorsunuzdur değil mi?”
                        
                         Cahillikleri,
                        yaptıkları işin kötülüğünü
                        bilmeyişleri, yahut neticede doğuracağı
                        zararı hesap edememeleri anlamına gelebilir.
                        Yahut yeterli bilgi, tecrübe ve olgunluğa ulaşmadıkları
                        çağ kasdedilmiş olabilir. Hz. Yusuf (a.s.) bu
                        tabiri, onları kınamak, hakaret etmek için değil,
                        bilakis mazeret telkini konusunda ipucu vermek, tövbeye
                        teşvik etmek için “bilmeyerek yapmıştık”
                        dedirtmek için kullanmıştı. Zira onların
                        içine düştükleri yoksulluk kendisine pek dokunmuştu.
                        
                         90
                        – “Aa! Sen, yoksa
                        sen Yusuf musun?” dediler. 
                        
                         O da:
                        “Evet ben Yusuf’um, bu da kardeşim! 
                        
                         Gerçekten
                        Allah bizi lütfuna mazhar etti. 
                        
                         Şu
                        kesindir ki kim Allah’ı sayıp haramlardan
                        sakınır, itaatlara devam ve imtihanlara
                        sabrederse, 
                        
                         Allah da böyle
                        güzel hareket edenlerin mükâfatını asla
                        zayi etmez.”
                        
                         91
                        – Kardeşleri
                        de şöyle dediler: “Vallahi de, tallahi de Allah
                        seni bize üstün kılmıştır. Doğrusu
                        bizler suçlu idik!”
                        
                         92
                        – Yusuf şöyle
                        cevap verdi: “Bugün sizi kınayacak, serzenişte
                        bulunacak değilim! 
                        
                         Ben hakkımı
                        helâl ettim Allah da sizi affetsin. 
                        
                         Çünkü
                        merhamet edenlerin en merhametlisi O’dur.”
                        
                         93
                        – Şu gömleğimi
                        alın babamın yanına varıp onun yüzüne
                        sürüverin, o zaman gözü açılacaktır. 
                        
                         Sonra da bütün
                        çoluk çocuğunuzla buyurun, yanıma gelin.”
                        
                        
                         Bu
                        âyette bildirilen “gömleği yüzüne sürmekle
                        Hz. Yâkub (a.s.)’ın gözlerinin açılması”
                        Tevrat’ta yer almaz.
                        
                         94
                        – Kafile daha Mısır’dan
                        ayrılır ayrılmaz, öteden babaları:
                        
                         “Doğrusu,
                        ben Yusuf’un kokusunu alıyorum, sakın beni
                        bunak yerine koymaya kalkışmayın!” dedi.
                        
                         95
                        – Oradakiler:
                        “Vallahi, dediler, sen hâla, o eski saflığında
                        devam etmektesin.”
                        
                         96
                        – Müjdeci gelip de
                        gömleği Yâkub’un yüzüne sürünce gözleri açıldı
                        ve:
                        
                         “Ben
                        sizin bilmediklerinizi Allah tarafından vahiy yolu
                        ile bilirim dememiş miydim?” dedi.
                        
                         97
                        – Evlatları ise
                        şöyle dediler: “Ey bizim şefkatli babamız!
                        Bizim günahlarımız için Allah’tan mağfiret
                        dile. Doğrusu biz günahkârız”
                        
                         98
                        – O şöyle
                        cevap verdi: “Sizin için Rabbime sonra istiğfar
                        edeceğim. Gerçekten O gafurdur, rahîmdir.”
                        
                         99
                        – Yâkub ailesi Mısır’a
                        gelip Yusuf’un yanına girdiklerinde Yusuf annesi
                        ile babasını kucakladı ve: “Allah’ın
                        dilemesiyle Mısır’a emin olarak girin”
                        dedi. {KM, Tekvin 35,17-20}
                        
                         100
                        – Annesi ile babasını
                        tahtına oturttu. Hepsi onun önünde saygı ile
                        eğildiler.
                        
                         Yusuf:
                        “Babacığım! dedi, işte küçükken
                        gördüğüm rüyanın tabiri! Rabbim o rüyayı
                        gerçekleştirdi.
                        
                         O, bana
                        nice ihsanlarda bulundu: Beni zindandan kurtardı ve
                        nihayet,
                        
                         Şeytan
                        benimle kardeşlerimin arasını bozduktan
                        sonra 
                        
                         sizi çölden
                        getirip bana kavuşturmakla da beni ihsanına
                        mazhar etti. 
                        
                         Gerçekten
                        Rabbim dilediği kimse hakkında latifdir (dilediği
                        hususları çok güzel, pek ince bir tarzda gerçekleştirir).
                        Şüphesiz O alîmdir, hakîmdir (herşeyi hakkıyla
                        bilen, tam hikmet sahibidir)” [7,53]
                        {KM, Tekvin 47,11}
                        
                         Bu
                        âyetlere dikkat edilirse Yusuf (a.s.)’ın, bütün
                        müminlere örnek olacak nice davranışlarını
                        ihtiva ettiği görülür: Kendisini ölüme mahkûm
                        eden yakınları üzerinde tam yetki sahibi iken
                        gösterdiği olgunluk ve müsamaha, kendisinin
                        zirveye yükselişini hep Allah’ın lütfuna
                        bağlayıp nefsine en küçük pay çıkarmama,
                        müminler tarafından şahsına karşı
                        yapılan en kötü bir hareketi bile te’vile
                        gayret etme ve şeytanın kardeşlerine yaptırdıklarında
                        “hikmet-i ilahiyyeye göre benim için bazı
                        faydalar vardı,” deme; hep ibadet ve âhiret iştiyakı
                        ile dolu olma gibi. Bu çok önemli ders ve hitâbe de
                        Tekvin ve Talmud’da yer almamıştır.
                        Gereksiz bir yığın ayrıntıyı
                        anlatıp, uzun kıssanın en önemli dersini
                        yazmama çok gariptir. 
                        
                         Kur’ân,
                        Tekvin ve Talmud birlikte incelendiğinde görülür
                        ki Kur’ân, bazı yerleri ilaveli anlatıyor,
                        birçoğunu daha az anlatıyor, bazılarını
                        ise düzeltiyor ve reddediyor. Dolayısıyla Hz.
                        Muhammed’in bu kıssaları Yahudilerden öğrendiğini
                        iddia etmenin hiçbir gerekçesi olamaz.
                        
                         101
                        – “Ya Rabbî! Sen
                        bana iktidar ve hakimiyet verdin. Kutsal metinleri ve rüyaları
                        yorumlama ilmini öğrettin.
                        
                         Ey gökleri
                        ve yeri yaratan! Dünyada da, âhirette de mevlam, yardımcım
                        Sensin.
                        
                         Müslüman
                        olarak canımı al ve beni salihler zümresine
                        dahil eyle!” [6,14.84;
                        7,126; 40,34]
                        
                         102
                        – İşte
                        bunlar, ey Resulüm, sana vahiy yoluyla bildirdiğimiz
                        gaybî hadiselerdendir.
                        
                         Yoksa onlar,
                        tuzak kurmak ve planlarını kararlaştırmak
                        için toplandıklarında elbette sen onların
                        yanında bulunmuyordun. [3,44;
                        28,44-46; 38,69-70]
                        
                         103
                        – Şunu unutma
                        ki: Sen, büyük bir kuvvetle arzu etsen bile insanların
                        çoğu iman etmezler.
                        
                         İnsanlardan
                        maksat Mekke ahalisidir. Yahut bütün insanlardır.
                        
                         104
                        – Halbuki sen bu
                        tebliğ karşılığında
                        onlardan herhangi bir ücret de istemiyorsun.
                        
                         Kur’ân,
                        sadece bütün insanlar için bir derstir, evrensel bir
                        mesajdır. [3,7]
                        
                         105
                        – Göklerde ve
                        yerde Allah’ın varlığını,
                        birliğini, kudretini gösteren nice deliller vardır
                        ki,
                        
                         insanlar
                        yanından geçip gittikleri halde yüzlerini çevirdiklerinden
                        farkına varmazlar.
                        
                         106
                        – Onların
                        ekserisi, şirk koşmaksızın Allah’a
                        iman etmezler.
                        
                         107
                        – Acaba onlar, farkında
                        olmadıkları bir sırada Allah’ın
                        azabına uğrayıp azabın kendilerini
                        kaplamasından,
                        
                         yahut ansızın
                        kıyametin kopmasından emin midirler? [16,45-47;
                        7,87,1; 97-99]
                        
                         108
                        – Ey Resulüm de ki:
                        “İşte benim yolum budur! Ben insanları
                        Allah’ın yoluna, düşünmeksizin, taklit
                        yolu ile değil, delile dayanarak, idrâklerine
                        hitab ederek dâvet ediyorum.
                        
                         Ben de,
                        bana tâbi olanlar da böyleyiz. Allah’ı bütün
                        eksikliklerden tenzih ederim. Ben asla müşriklerden
                        değilim.”
                        
                         109
                        – Senden önce gönderdiğimiz
                        peygamberler de başka değil, ancak şehirlerde
                        oturanlardan vahye mazhar ettiğimiz bir takım
                        erkeklerdi. 
                        
                         Onlar dünyayı
                        hiç gezmediler mi ki kendilerinden önce yaşayanların
                        akıbetlerinin nasıl olduğunu görüp
                        anlasınlar?
                        
                         Âhiret
                        diyarı elbette Allah’a saygı duyup
                        haramlardan sakınanlar için daha iyidir.
                        
                         Siz ey müşrikler,
                        hâla aklınızı kullanmayacak mısınız?
                        
                         110
                        – O müşrikler
                        kendilerine mühlet verilmesine aldanmasınlar. 
                        
                         Daha öncekilere
                        de böyle fırsat verilmişti. 
                        
                         Ne zaman ki
                        peygamberler, toplumlarının imana
                        gelmelerinden ümitlerini kesecek raddeye gelirler ve
                        toplumları da peygamberlerinin kendilerini aldattığı
                        zannına kapılırlar, işte o zaman
                        onlara nusretimiz erişir, inkârcılar helâk
                        olur, dilediğimiz kimseler kurtulur. 
                        
                         (Uzun
                        vaadede), mücrim toplumlardan cezamız 
                        hiçbir surette geri çevirilmez.
                        
                         111
                        – Peygamberlerin kıssalarında
                        elbette tam akıl sahipleri için alacak dersler
                        vardır.
                        
                         İyi
                        bilin ki, bu Kur’ân uydurulmuş bir söz değildir.
                        
                         Sadece daha
                        önceki kitapları tasdik eden, 
                        
                         dine ait
                        her şeyi açıklayan, iman edecek kimseler için
                        
                        
                         hidâyet, 
                          rehber ve rahmet olan kitabullahtır. |