| KUR'AN-I KERİM İNDEKS 35 – FÂTIR SûRESİ
                        
                         Mekkede
                        indirilmiş olup 45 âyettir. Allah Teâlanın
                        yaratıcılığını bildiren ve
                        ilk âyette geçen Fâtır isminden dolayı bu
                        isimle adlandırılmıştır.
                        
                         Bu sûrede
                        Allah’ın varlığına, birliğine,
                        hikmet ve kudretine delalet eden çeşitli deliller
                        gözler önüne serilir. Allah’ın yarattığı
                        tabiatı iyi inceleyenlerin O’nu lâyıkıyla
                        tanıyıp tazim edecekleri, bir sonuç halinde
                        bildirilir (âyet: 28). Şirk çürütülür. Bu gerçekler,
                        bazı meseller aracılığı ile de
                        müşahhas hale getirilir. Vahye kulak verip âhirete 
                        hazırlananları bekleyen mutluluk ile kâfirleri
                        bekleyen kötü âkıbet hatırlatılır.
                        İnsanların çoğunun nankörlüğüne
                        rağmen Allah’ın onlara mühlet verdiği
                        hatırlatılarak onlar, bu fırsat değerlendirmeye
                        çağırılır.
                        
                         Bismillâhirrahmânirrahîm.
                        
                         1
                        – Hamd, gökleri ve
                        yeri yaratan ve melaikeyi ikişer, üçer, dörder
                        kanatlı elçiler yapan Allah’a mahsustur. O,
                        yaratıklarından, istediğine, dilediği
                        kadar fazla özellikler verir, Çünkü O herşeye
                        kadirdir. {KM, İşaya
                        6,2; Hezekiel 1,6}
                        
                         Buradaki
                        kanat sayıları, tahsis için olmayıp, çokluğu
                        beyan etmek için misal kabilindendir. Zaten hemen peşinden
                        gelen “yaratmada dilediği kadar fazla özellikler
                        verir” kısmı da bunu teyid etmektedir. 
                        
                         Nitekim
                        hadis-i şerifte, Peygamber Efendimizin Cibril’i
                        ufku kaplayan altıyüz kanadıyla gördüğü
                        bildirilmiştir. 
                        
                         Âyet
                        hilkatteki çeşitliliğe işaret
                        buyurmaktadır: Mesela: güzel yüzler, güzel
                        sesler, güzel saçlar, güzel hatlar, gözlerde güzellik,
                        boy ve endamda hoşluk, incelik, biçimde uyumluluk,
                        organlarda tamamlık, güçte şiddet, akılda
                        keskinlik, görüşte ve düşüncede verimlilik
                        ve bereket, kalbde cesaret, ruhta hoşgörü, dilde
                        güzel ifade, konuşmada yeterlilik, çeşitli
                        kabiliyetler, işte beceriklilik ve maharet… ve
                        daha bunlar gibi nice mükemmellikler sadece insan yaratılışıyla
                        ilgili çeşitliliğe misal kabilindedir.
                        Bunlara kuşlar, balıklar, kelebekler, atlar,
                        aslanlardan, dünyayı yaldızlayan envaı türlü
                        çiçekler ve bitkiler âlemini, zerrelerden, atomlardan
                        galaksilere kadar makrokozmozu dolduran çeşitlilikleri
                        ilave edersek bu âyetin ne geniş bir âleme
                        pencere açtığını anlayabiliriz.
                        
                         2
                        – Allah’ın
                        insanlara göndereceği herhangi bir nimeti
                        engelleyip tutacak güç bulunmaz. Onun vermediğini
                        ise gönderecek kuvvet yoktur. O, öyle azîz ve hakîmdir
                        (mutlak galiptir, tam hüküm ve hikmet sahibidir).
                        {KM, Eyub 12,14; İşaya 22,22}
                        
                         3
                        – Ey insanlar!
                        Allah’ın üzerinizdeki nimetlerini hatırlayın:
                        Düşünün: göklerden ve yerden sizi rızıklandıran
                        Allah’tan başka bir yaratıcı mı
                        var?
                        
                         Ondan başka
                        tanrı yoktur. Böyle iken nasıl oluyor da (imandan
                        inkâra) çevriliyorsunuz?
                        
                         4
                        – Eğer seni
                        yalancı sayarlarsa buna üzülme. Senden önceki
                        peygamberler de yalanlandı. Bütün işler
                        nihai hüküm için Allah’a götürülür.
                        
                         5
                        – Ey insanlar!
                        Allah’ın vaadi elbette gerçektir, öyleyse sakın
                        dünya hayatı sizi aldatmasın; o çok hilekâr
                        Şeytan da Allah’ın kerem ve merhametini
                        ileri sürerek sizi aldatmasın. [31,33;
                        57,14]
                        
                         Şeytan
                        birçok kere insanı: “Allah kerîmdir, senin
                        ibadetine ihtiyacı yoktur. O gafurdur, rahîmdir”
                        diyerek günahlara veya “O herşeye vekildir”
                        diyerek tembelliklere sürükleyip, imkânlarını
                        kötüye kullanmaya sevketmek ister. 
                        
                         Gerçi
                        Allah’ın bu vasıfları vardır.
                        Fakat öyledir diye mağrur olup aldanmak, Allah’a
                        saygı göstermemek, Onun izzet ve celalini hesaba
                        katmamak, Allah’ın cezasını tanımamak
                        gibi bir cinayet işlemek olmaz. Keza Allah’ın
                        iman edip makbul işler işleyen kullarına
                        verdiği imkân ve derecelerden de göz göre göre
                        bir mahrumiyete kimsenin razı olmaması gerekir.
                        
                         6
                        – Şeytan sizin
                        düşmanınızdır, öyleyse siz de onu
                        düşman kabul edin.
                        
                         O kendi
                        taraftarlarını, cehennemlik olmaya dâvet eder.
                        [18,50; 36,60]
                        
                         7
                        – Kâfirlere şiddetli
                        bir ceza vardır.
                        
                         İman
                        edip güzel ve makbul işler yapanlara ise bir mağfiret
                        ve büyük bir mükâfat vardır.
                        
                         8
                        – Hiç kötü işleri
                        kendisine güzel görünen kimse, iyilik edip dürüst işler
                        işleyen kimse gibi olur mu?
                        
                         Allah
                        dilediğini sapıklık içinde bırakır,
                        dilediğini doğru yola iletir. 
                        
                         O halde
                        insanlardan ötürü üzülüp kendini mahvetme! Çünkü
                        Allah onların bütün yaptıklarını
                        bilir.
                        
                         9
                        – Allah o Yüce
                        Zattır ki rüzgârlar gönderir. Onlar bulutu kaldırır,
                        derken onu ölü bir beldeye sevkederiz ve onunla ölümünden
                        sonra dünya yüzüne hayat veririz.
                        
                         İşte
                        ölülerin diriltilmesi de böyledir.
                        
                         10
                        – Kim izzet
                        istiyorsa bilsin ki izzet tamamiyle Allah’ındır.
                        
                         Güzel ve
                        temiz sözler O’na yükselir. Amel-i salihi, güzel ve
                        makbul işi de Allah yükseltir.
                        
                         Kötü işleri
                        gizlice tasarlayıp kuranlara şiddetli azap
                        vardır.
                        
                         Onların
                        kurdukları bütün tuzaklar mahvolur. [4,139;
                        10,65; 63;8]
                        
                         Âyette
                        muhtemel olan birkaç anlam vardır.
                        
                         1-Mealde
                        tercih ettiğimiz durum: Güzel söz doğrudan
                        Allah’ın katına çıkar! Amel-i salih
                        ise Allah’ın onu yükseltmesine bağlıdır.
                        2-Güzel sözü yükselten amel-i salihtir. Söz ancak
                        eylemle değer kazanır. Hadiste “Allah sözü
                        amelsiz kabul buyurmaz” buyurmuştur. 3-Amel-i
                        Salih, amilini yükseltir. kim izzet istiyorsa, amel-i
                        salih işlesin, zira kula şeref ve izzet veren,
                        budur.
                        
                         Kısacası,
                        izzet elde etmek hem sözde, hem de işte ortaya çıkan
                        itaatla olur, yoksa gurur, tembellik, şeytanlık
                        ve kötülüklerle değil.
                        
                         11
                        – Allah sizi (atanız
                        Âdemi) topraktan, sonra(ki nesilleri de) nutfeden
                        yarattı. Sonra sizi çift çift yaptı.
                        
                         Onun
                        bilgisi dışında hiçbir dişi ne
                        hamile kalır, ne de doğurur.
                        
                         Herhangi
                        bir canlının ömrünün uzaması veya kısaltılması
                        da mutlaka bir kitapta yazılıdır.
                        
                         Bütün
                        bunlar, Allah’a göre, elbette pek kolaydır. [6,59;
                        3,8-9]
                        
                         12
                        – (Allah sınırsız
                        miktarda birbirinden farklı varlıkları
                        yaratabilir. Bu cümleden olarak) iki denizin suyu bir
                        olmaz: şu tatlı, içimi afiyetli, boğazdan
                        kayıverir, o ise tuzlu, acıdır. Bununla
                        beraber her iki denizden de taptaze et yersiniz ve takındığınız
                        inci gibi süs eşyası çıkarırsınız.
                        
                         Allah’ın
                        lütfundan nasip arayıp bulmak için gemilerin
                        suları yardığını, denizlerde
                        devamlı dolaştıklarını görürsün.
                        Umulur ki bütün bu nimetlere şükredersiniz. [55,22-23]
                        
                         13
                        – O gâh gündüzü
                        kısaltarak geceyi uzatır, gâh geceyi kısaltarak
                        gündüzü uzatır.
                        
                         Güneş
                        ve ayı meri altında hizmete koşturan da
                        O’dur. 
                        
                         Bunlardan
                        her biri belirlenmiş bir vâdeye kadar akıp
                        gider.
                        
                         İşte
                        bütün bunları yapan, Rabbiniz olan Allah’tır.
                        
                        
                         Hakimiyet
                        O’nundur. Ey müşrikler Sizin O’ndan başka
                        yalvardığınız putlar ise bir çekirdek
                        zarına bile hükmedemezler.
                        
                         14
                        – Şayet siz
                        onlara seslenirseniz çağrınızı işitemezler,
                        eğer işitseler bile icabet edemez, size cevap
                        veremezler.
                        
                         Kıyamet
                        günü ise sizin kendilerini, ibadette Allah’a ortak
                        saymanızı reddedeceklerdir.
                        
                         Hiç kimse
                        sana, herşeyi bilen Allah’ın gerçekleri
                        bildirmesi gibi haber veremez. [46,5-6;
                        19,81-82]
                        
                         15
                        – Ey insanlar! Siz
                        hepiniz Allah’a muhtaçsınız. 
                        
                         Hiçbir
                        şeye ihtiyacı olmayan, her türlü övgülere
                        ve hamdlere lâyık olan ise ancak Allah’dır.
                        
                         İnsanın
                        nazik bir yaratılışı olduğundan
                        (4, 28) hangi mertebede olursa olsun Allah’a muhtaç
                        olmaktan kurtulamaz. Emaneti taşıyan insan
                        ruhunun duyduğu ihtiyaçlar o kadar çoktur ki,
                        onun yanında diğer mahlûklara fakir bile
                        denmez. İnsanın bu sınırsız
                        ihtiyaçlarını tatmin edecek Allah’dan başka
                        Mabud bulunmaz. 
                        
                         16-17
                        – O dilerse sizi
                        ortadan kaldırır ve yerinize başka mahlûklar
                        yaratır. Bunu yapmak Allah’a zor değildir.
                        
                         18
                        – Hiç kimse bir başkasının
                        günahını yüklenmez.
                        
                         Eğer
                        çok ağır bir yük altında ezilen biri,
                        taşıma işinde başkasını
                        yardıma çağırırsa, yükünden az
                        bir kısmını bile taşımayı
                        kabul etmez.
                        
                         İsterse
                        yardıma çağırdığı onun
                        yakın bir akrabası olsun!
                        
                         Sen ancak
                        Rablerini görmedikleri halde O’nu tazim eden ve
                        namazlarını hakkıyla ifa edenleri uyarırsın
                        (yani senin uyarman, peşin hükümlü inatçılara
                        değil, ancak böyle yapmaya yatkın olanlara
                        fayda verir).
                        
                         Kim günahlarından
                        temizlenir, arınırsa kendi lehine olarak arınır.
                        Hepinizin dönüşü Allah’adır.
                        
                         “Bi’l-gayb” hakkında başka muhtemel tefsirler de vardır:
                        1.İnsanlardan uzak, yalnız iken de Allah’ı
                        tazim ederler. 2.Azabını görmedikleri halde,
                        Rab’lerinin azabından korkarlar.
                        
                         Bu
                        âyet  29,13
                        âyetine aykırı değildir. Çünkü o âyet
                        sapmadan başka, başkalarını saptırmak
                        günahının cezasını bildirmektedir.
                        Saptırma günahı da, sapma günahı gibi
                        insanın kendi günahı olduğundan
                        kendisine yüklenecektir.
                        
                         19-22
                        – Görenle görmeyen
                        (âma) bir olmaz.
                        
                         Karanlıklarla
                        aydınlık,
                        
                         Gölge ile
                        sıcak,
                        
                         Dirilerle
                        ölüler de bir olmaz! (müminlerle kâfirler bir olmaz.)
                        
                         Allah,
                        dilediği kimseye hakkı işittirir, Sen
                        kabirde olanlara sesini elbette işittiremezsin. [11,24]
                        
                         23
                        – Sen sadece uyarıcı
                        bir peygambersin.
                        
                         24
                        – Evet, Biz seni
                        gerçeğin ta kendisine malik olarak, rahmetle müjdeleyen
                        ve kâfirleri azapla uyaran bir Peygamber olarak gönderdik.
                        
                        
                         Zaten
                        uyaran bir peygamber gelmiş olmayan hiçbir ümmet
                        yoktur. [16,36; 13,7]
                        
                         25
                        – Eğer seni
                        yalancı sayarlarsa, üzülme. Bu yeni bir şey
                        değil. 
                        
                         Onlardan öncekiler
                        de gerçeği yalan saymışlardı.
                        Resulleri onlara parlak deliller, kitaplar ve özellikle
                        aydınlatıcı bir kitapla gelmişlerdi.
                        (Amma nafile!)
                        
                         26
                        – Sonra da Beni inkâr
                        edenleri tutup cezaya çarptırdım. Benim
                        reddedişim nasıl olurmuş, görsünler
                        bakalım!
                        
                         27
                        – Görmezmisin ki
                        Allah gökten bir su indirir. Onunla rengârenk, çeşitli
                        meyveler yetiştiririz.
                        
                         Dağlardan
                        da beyaz, kızıl, siyah ve türlü türlü
                        renklerde yollar varetmişizdir.
                        
                         28
                        – İnsanlardan,
                        hayvanlardan ve davarlardan yine böyle türlü
                        renklerde olanlar vardır.
                        
                         Kulları
                        içinde ancak âlimler, Allah’ı lâzım geldiği
                        tarzda tazim ederler. Muhakkak ki Allah, azîz ve
                        gafurdur (mutlak galiptir, çok affedicidir).
                        
                         Kur’ân,
                        Allah’ı tanıtırken kalbe hitab ettiği
                        gibi birçok defa da akla hitab eder. İçinde yaşadığımız
                        âlemin fizik yapısının iyice
                        incelenmesini ister. Böylece Allah’ın rahmet,
                        kudret, hikmet ve san’atının oradaki görünümlerini
                        de dikkat nazarlarına sunar.
                        
                         Bu
                        iki âyette muhataplar, bitkiler âleminde, yer küresinin
                        kabuğunda, dağlarda ve topraklarda, insanlar
                        ve hayvanlar âleminde tezahür eden muazzam ve muhteşem
                        çeşitliliği incelemeye dâvet edilmektedirler.
                        Aynı su ile sulanan, aynı toprakta yetişen,
                        aynı güneşten yararlanan bitkiler âleminde
                        birbirinden güzel desenler, renkler, şekiller,
                        tatlar, kokular, özellikler ve faydalar...
                        
                         Madenlerin
                        depoları olan damar damar dağlardaki farklı
                        toprak yapıları, renkler, çeşitler, özellikler,
                        faydalar... Sadece bir petrolün milyonlarca yıllarla
                        ifade edilen oluşumunu, mermer damarlarında
                        Nakkaş-ı Ezelinin tecellilerini düşünelim:
                        O harika renkler, şekiller, sağlam, muhkem özellikler.
                        
                         İnsanların
                        ihtiyaçları için hazırlanmış demir,
                        bakır, altın, gümüş, krom, çinko, kurşun,
                        fosfat, kalay, uranyum, volfram, kömür, boraks...
                        filizleri ve yatakları... Trilyonlarca yaratıkların
                        yüzbinlerce yıl 
                        boyunca muhtaç oldukları ne varsa hazırlanmış.
                        Tesadüfe en ufak bir yer bulunabilir mi? Azıcık
                        bilenin buna ihtimal vermesi mümkün değil. O
                        sadece bu âyette bildirildiği gibi Yüce Yaradanın
                        azametine hayranlık duymaktan başka bir şey
                        yapamaz. Böylece Kur’ân fizik, kimya, jeoloji,
                        botanik, zooloji gibi tabiat bilimlerini bu ve başka
                        birçok âyetle teşvik eder, ta ki kâinat kitabının
                        okunmasına kapılar aralasın.
                        
                         29
                        – Allah’ın
                        kitabını okuyup ona uyanlar, namazı hakkıyla
                        ifa edenler ve kendilerine nasib ettiğimiz imkânlardan,
                        gizli ve aşikâr olarak hayır yolunda
                        harcayanlar, ziyan ihtimali olmayan bir ticaret umarlar.
                        
                         30
                        – Çünkü Allah
                        onlara mükâfatlarını tam tamına verecek,
                        üstelik lütfundan onlara fazlasını da ihsan
                        edecektir. Zira o gafurdur, şekûr’dur (kusurları
                        bağışlar, kulların amellerini ve
                        şükürlerini kabul edip fazlasıyla karşılık
                        verir).
                        
                         31
                        – İlahi
                        kitaplar içinde sana vahyettiğimiz bu kitap da,
                        daha önceki kitapları tasdik eden ve gerçeğin
                        ta kendisi olan bir kitaptır. 
                        
                         Allah
                        kullarının bütün yaptıklarından
                        haberdar olup onları görmektedir.
                        
                         32
                        – Sonra Biz, kitabı
                        seçtiğimiz kullarımıza miras verdik.
                        
                         Onlardan
                        kimi nefsine zulmeder. Kimi mûtedildir, orta yolu tutar.
                        Kimi de Allah’ın izniyle hayırlarda öne geçer.
                        İşte büyük lütuf budur.
                        
                         33
                        – (Onların mükâfatları)
                        Adn cennetleridir. Oraya girerler, orada altın
                        bilezikler, incilerle süslenirler, elbiseleri de
                        ipektendir.
                        
                         34
                        – Şöyle derler:
                        Hamdolsun bizden her türlü endişeyi gideren
                        Allah’a. Gerçekten Rabbimiz gafurdur, şekûrdur
                        (çok affedicidir, kullarının mükâfatlarını
                        fazlasıyla verir). {KM, Vahiy 7,17; 21,4}
                        
                         35
                        – Çünkü O, lütfu
                        ile bizi devamlı kalınacak olan yerde yerleştirdi.
                        Burada artık bize ne yorgunluk olacak, ne de usanç
                        gelecek.
                        
                         36
                        – Kâfirlere ise
                        cehennem ateşi var. Ne ölüm hükmü verilir ki ölsünler,
                        ne de ateşin azabı hafifletilir.
                        
                         Biz işte
                        Allah’ı ve nimetlerini inkâr eden her nankörü
                        böyle cezalandırırız. [20,74;
                        43,74-77; 17,97; 78,30]
                        
                         37
                        – Onlar orada imdad
                        istemek için şöyle feryad ederler:
                        
                         “Ey Ulu
                        Rabbimiz! Ne olur, çıkar bizi buradan, dünyaya
                        geri gönder de, daha önce yaptıklarımızdan
                        başka, güzel ve makbul işler yapalım!”
                        
                         Allah
                        onlara şöyle buyurur: “Biz, size, düşünüp
                        ibret alacak, gerçeği görecek kimsenin düşüneceği
                        kadar bir ömür vermedik mi?
                        
                         Hem size
                        peygamber de gelip uyardı.
                        
                         Öyleyse
                        tadın azabı! Zalimlerin hiç bir yardımcısı
                        yoktur!” [40,11-12]
                        [43,77-78; 17,15; 67,8-9]
                        
                         Tecrübe
                        ve imtihan zamanı olan bu süreyi yaşayan
                        kimse için, Yaratanını bilmemekte bir özür
                        kalmamıştır. Bu süre hakkında çeşitli
                        rivayetler vardır. Bir hadis-i şerif bunu altmış
                        yaş olarak belirler: “Kıyamet günü “altmış
                        yaş yaşayanlar nerede?” diye nida edilir.
                        Zira Allah Teâlanın bu âyetindeki “ömür”
                        den kasdedilen müddet budur”
                        
                         Bir
                        hadiste de: “Allah bir insana altmış sene ömür
                        verince, artık bu hususta o kulunun mazeret ileri sürmesine
                        imkân bırakmamıştır” buyurulur.
                        
                         Bu
                        hadis çokça vaki bir durumu bildirmek içindir. Daha
                        az görülen başka durumlar da vardır. Başka
                        yaş bildiren rivayetler var ise de, Allah’u Âlem:
                        “Büluğdan sonra her ölen hakkında, bu süre
                        gerçekleşmiş demektir.” Altmış,
                        Hz. Peygamberden rivayet edildiği üzere en üst sınır
                        demektir. Yani bundan sonra kâfirliğe hiç mazeret
                        kalmıyor demektir.
                        
                         38
                        – Allah göklerin
                        ve yerin gayblarını bilir. O insanların
                        kalplerinde olanları da tamamen bilir.
                        
                         39
                        – Sizi dünyada
                        halifeler, yani yöneticiler yapan O’dur. 
                        
                         Kim inkâr
                        ederse onun küfrü kendi aleyhinedir. 
                        
                         Kâfirlerin
                        inkârı, Rab’leri nezdinde kendilerine gazaptan
                        başka bir şey artırmaz. 
                        
                         Kâfirlerin
                        inkârı onların sadece zararlarını
                        fazlalaştırır.
                        [35,39; 6,165]
                        
                         Mekke’de
                        bu sûrenin nazil olduğu zaman düşünülürse
                        âyetin bir mûcize ihtiva ettiği anlaşılır.
                        Zira âyet ümmet-i Muhammedin dünyevi hakimiyetini
                        bildirmektedir.
                        
                         40
                        – De ki: Baksanıza,
                        Allah’tan başka yalvardığınız
                        şu şeriklerinize!
                        
                         Gösterin
                        bakalım bana: Dünyanın nerelerini yaratmışlar?
                        
                         Yoksa göklerin
                        yaratılmasında mı Allah’a ortaklıkları
                        var?
                        
                         Yoksa Biz
                        onlara bir kitap verdik de onlar onun aydınlığında
                        mı bulunuyorlar?
                        
                         Sözün doğrusu
                        şu ki: Zalimler birbirlerine sadece yalan, dolan ve
                        aldanma vaad ederler.
                        
                         41
                        – Gerçek şu ki:
                        Gökleri ve yeri yok olmaktan koruyan, Yüce Allah’tır.
                        
                        
                         Şayet
                        onlar yıkılacak olursa onları Allah’tan
                        başka kimse tutamaz. 
                        
                         Doğrusu
                        O halîmdir, gafûrdur (müsamahalıdır,
                        cezalandırmada aceleci değildir, çok
                        affedicidir). [22,65; 30,25;
                        35,1]
                        
                         42
                        – Kendilerini
                        uyaracak bir peygamber geldiği takdirde, 
                        
                         ümmetler içinde,
                        hidâyette en ileri derecede yer alacaklarına dair
                        var güçleri ile yemin ettiler.
                        
                         Ama
                        kendilerine bir peygamber gelip uyarınca bu onların
                        sadece nefretlerini artırdı. [6,156]
                        
                         43
                        – Sebebi ise: dünyada
                        sırf böbürlenip büyüklük taslamak 
                        
                         ve bir de kötü
                        bir tuzak kurmak istekleriydi.
                        
                         Halbuki kötü
                        tuzak, sadece hazırlayanın ayağına
                        dolanır, sadece onu perişan eder. 
                        
                         Onlar daha
                        öncekilerin uğradıkları fecî âkıbetten
                        başka bir şey mi bekliyorlar?
                        
                         Sen
                        Allah’ın nizamında hiçbir tebdil, hiçbir
                        değişiklik bulamazsın! [13,11;
                        17,77; 48,23]
                        
                         44
                        – Dünyada hiç
                        dolaşıp da, kendilerinden önce yaşamış
                        ümmetlerin âkıbetlerinin nasıl olduğuna
                        bakmadılar mı? 
                        
                         Onlar,
                        bunlardan daha güçlü idiler. 
                        
                         Ne göklerde
                        ve ne de yerde Allah’ı engelleyecek bir şey
                        yoktur. 
                        
                         Çünkü O
                        alîmdir, kadirdir (her şeyi hakkıyla bilir ve
                        her şeye gücü yeter).
                        
                         45
                        – Eğer Allah
                        insanları işledikleri günahlar yüzünden
                        cezalandıracak olsaydı, dünyada tek bir insan
                        bile bırakmazdı; ama Allah onların cezasını
                        belirlenmiş bir vaadeye kadar erteler.
                        
                         O vaadeleri
                        geldiği vakit hükmünü yerine getirip onları
                        cezalandırır. Çünkü Allah kullarını
                        tamamen görmektedir. {KM,
                        Mezmurlar 130,3}
                        
                         Bazı 
                          tefsirler, “İnsanın günahlarının 
                          uğursuzluğu yüzünden bir tek hayvan bile kalmazdı” 
                          demişlerse de, “Deprenir bir insan bırakmazdı” 
                          mânasına olması daha mâkuldür. Çünkü âyetteki 
                          “onlar” zamirinin akıllı varlıklar hakkında 
                          kullanılması, akla daha yatkındır. 
                            |